İslamın Dirilişi Dünya İçin Neden Önemli?
Sezai Karakoç’un 1966’ dan 1967’ ye kadar Diriliş dergisinde yayımlanan başyazılarından oluşan bu kitap; İslami bir dirilişe dünyanın neden ihtiyacı vardır? İslam Coğrafyasının içinde bulunduğu mevcut durumun sebepleri nedir ve İslami Dirilişte mevcut dünya siyasi durumunun rolü nedir? İslam coğrafyasının diğer coğrafyalarla ilişkisi nedir? İslami diriliş nasıl gerçekleşecek? İslamın insanlığa çağrısı nedir? gibi sorulara bir cevap niteliğindedir.
Rönesans'tan sonraki beş yüz yıllık dönemi “Avrupa Dönemi” olarak belirten yazar, bu dönemde ölüm dalgınlığı içerisinde bir Asya ile gerçek anlamda var olmayan bir Afrika’nın, Avrupa'ya bakışını anlatarak ve sayfa 9’ da “Avrupa’nın en büyük dramı şudur: Kendini hiçbir zaman sevdirememesi.” diyerek bu güzel kitabın girişini yapıyor. Ancak bu alıntıdan hareketle bu kitabın Batıya bir eleştiri olarak yazıldığını düşünmenizi istemem; çünkü bu kitap Batı ile değil İslam coğrafyası ile ilgili. Sadece çok isabetli bulduğum için bu alıntıya yer vermek istedim.
Avrupa barbar ve büyücü olarak görülürken ve kendini dünyaya tarih boyunca bir türlü kabul ettirememişken, bir de bu insani adaptasyonu sağlayabilecek tek güç olan İslam Medeniyetine set çekmesinin kendisini nasıl yalnız bıraktığını anlatan Sezai Karakoç, Doğu ve Batı’nın dirilişinin ancak İslam Medeniyetinin dirilişi ile mümkün olabileceğini anlatıyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası İslam Ülkelerindeki bağımsızlık hareketlerini siyasi bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık ve fikir-kültür bağımsızlığı olmak üzere üç aşamaya ayıran yazar, fikir ve kültürde Batılı aydın ile köklerinden kopmayan halkın nasıl karşı karşıya geldiğine değinmektedir. Peki, bu düşünce dirilişi nasıl olacak? Bu sorunun cevabını okurken, yazıldığı dönemi de göz önüne alınca, bu kitabın değerini çok ama çok iyi anlayacaksınız. Sezai Karakoç bu sorunun cevabını vermeden önce eğitim sistemine sizlerin de hak vereceğine emin olduğum muhteşem eleştirilerini yöneltiyor. Sadece eğitim sistemi değil, bu düşünce dirilişinin önünde bir bent gibi duran dönemin sözde aydınları da bundan payını alıyor.
“Düşüncede Dirilişin” anlatıldığı ve beni en çok etkileyen bu kısımdan sonra “İnanışta Diriliş, Edebiyat ve Sanatta Diriliş ve Aksiyonda Diriliş kısımları ile Sezai Karakoç, İslam dünyasının ihtiyacı olan diriliş basamaklarının nasıl gerçekleştirilebileceğini ve İslam dünyasının neden bu diriliş adımlarını gerçekleştirmekte zorlandığını eleştirel bir üslup ile bizlere aktarıyor. Tam bu noktada şunu belirtmezsem haksızlık etmiş olacağımı düşünüyorum; bu kitap, mevcut durumun değerlendirildiği ve devamında çözümün nasıl gerçekleşeceği konusunda tahminlerin sıralandığı ve mevcut durumun sebeplerinin eleştirileriyle dolu bir yazı silsilesi olmaktan çok, özünde Milli ve İslami bir uyanış tutkusu yaşayan herkesin kılavuzu olabilecek nitelikte bir kitap.
Kitabın ikinci ve son bölümü olan “İslamın Çağrısı” isimli bölümde ise İnsana, Müslümana, Yahudiye, Hristiyana, Doğululara ve Afrikalılara, Din ve Tanrıtanımazlara yazarın kendi perspektifinden İslamın çağrısını ve uyarılarını okuyoruz. Özellikle Yahudi'ye Çağrı kısmında işgal altında bulunan Filistin ve soykırıma uğrayan Filistin halkını düşününce yazarın daha o günlerden yazdıklarını okuyunca çok canınız sıkılacak ve üzüleceksiniz.
Günümüzde güzel vatanımız Türkiye’nin milli bir uyanış ve şahlanışını bekleyip yeniden ecdadımızın mirasının dünyanın dört bir yanına taşınacağı günlerin hasretini çekiyorsanız bu kitabı çok seveceksiniz. Sadece vatanımız değil İslam coğrafyasının kendine has kültürü, sanatı, edebiyatı ve düşünce sisteminin iki kutuplu (Batı ve Sovyet) dünyaya sığmayıp, kendine yakışır şekilde, Doğuyu, Afrika'yı ve aslında göz ardı edilmiş tüm insanlığı üçüncü bir kutup olarak İslam coğrafyası olarak dünya sahnesinde hakkıyla temsil edeceği günün özlemi içerisindeyseniz; bu kitabı okuduktan sonra umudunuzu kaybetmemeniz gerektiğini anlayacaksınız.