Alev Alatlı, Gogol’ün İzinde serisinin devam kitabında, bir kez daha okuyucuları Rusya’nın derinliklerine götürerek; bizlere, Rusya’yı ve halkını daha iyi anlama ve analiz etme imkanı veriyor. Türkiye içe dönük yapısı bakımından, Osmanlı’dan beri, komşularını inceleme ve analiz etme gereksinimini duymamışken; komşumuz Rusya üzerine bu kadar detaylı inceleme kitabının (serisinin), her ne kadar türü roman olsa da, yazılması çok önemli. Yazarı bu uğraşından ötürü takdirlerimi sunmayı bir borç bilirim.
Alev Alatlı bu kitabında da bizleri tekrar entelektüel sohbetlere sürüklüyor. Bunu yaparken de okuyucu “ben mi anlayamıyorum?” diye kendini sorgulasa da, aslında bu tamamen ne okuyucuya ne de yazara yüklenebilecek bir sorgu. Okur, 343. sayfada Prens Hovanski’nin ölümünün bir oyunun 2. perdesinde vukuu bulduğunu sanırken; “Üçüncü Perde’de; Hovanski’yi evine kapanmış, genç kızların söyledikleri şarkıları dinlerken görürüz” cümlesinden Prens’in ancak 3. Perde bitmeden öldüğünü vurgulayan bir betimlemeyle karşılaşır (sayfa 347). İlk seferde okurken kafanız karışırken; bu bölümün ikinci defa okunmasıyla bunun basit bir hata olabileceğini görürsünüz.
Buna ilave olarak, kitap boyunca birkaç yerde karşılaştığım imla hataları da anlam karmaşasına yol açabiliyor. Bu önemsiz hata(lar) bazen anlama güçlüğü çekilmesine sebep olsa da; kitabın vurgulamak istediği bütünsel anlamı bozmamakta; yazarın mesajı gayet güzel anlaşılmaktadır. Fakat yine de devamı üçüncü kitapta hayat bulacak bu eserin basımından önce, yayınevince daha titiz incelenmesi gerektiğini düşünmekteyim. Böylece okunmasına doyulmaz bir lezzet ile karşılaşmamamız için hiçbir sebep kalmaz.
Yazarın bu uğraşının devamını sabırsızlıkla beklemekle birlikte bir kez daha Alev Alatlı’ya bu eseri bizimle, kendi dilimizde paylaştığı için teşekkür ederim.