1999 yılında yayımlanan “İstanbul Bir Masaldı” romanının ardından uzun bir sessizlik dönemine giren Mario Levi, altı yıllık bir aradan sonra yine bir romanla çıkıyor okuyucusunun karşına. Neredeyse otuz yıllık edebiyat geçmişine rağmen çok az kitabı var Levi’nin. Yani az yazıyor ama çok hacimli yazıyor. “İstanbul Bir Masaldı” neredeyse yedi yüz sayfayı buluyordu, “Lunapark Kapandı” da yaklaşık altı yüz elli sayfalık hikayesiyle dikkat çekici.
“Lunapark Kapandı”, sonu daha ilk sayfalarında fısıldanan bir aşkı anlatıyor; adını romanın sonuna kadar öğrenemediğimiz bir adamla çok derinlerden yaralanmış genç bir kadının üç yılda tükettikleri tutkulu ilişkilerini… Olup bitenleri adamın bakış açısından izliyoruz. Her şeyin bittiği bugünden her şeyin başladığı ilk tanışma anına, oradan zihinsel çağrışımlarla farklı zamanlara uzanıyor hikaye. Böylelikle anlatıcı ve sevgilisi İnci’nin çocukluklarından ilk gençlik yıllarına, oradan aşklarını yaşadıkları ve tükettikleri günümüze kadar geçen hayat hikayelerinin tamamına nüfuz edebiliyoruz.
Olayları yaşayan ve o olaylardan yıllardır hayalini kurduğu romanını yazacak malzeme çıkarmaya çalışan anlatıcının bakış açısını kullanan Levi, merak duygusunu sürekli tutabilmek için ilerleyen sayfalarda açığa çıkacak gerilimleri, acıları, kötülükleri önceden haber veriyor. Biliyoruz ki, İnci’nin bir takım sırları var, biliyoruz ki, ilişkileri kıskançlıklara, kavgalara ve ayrılığa gebe ve biliyoruz ki, hikayeyi herkes başka bir yöne savrulduktan sonra anlatıyor adam. Ama yine de –belki de bu nedenle- sürekli bir beklenti içine sokuyor bizleri. İsmi verilmeyen roman kahramanı yazarın yaşıyla, işiyle ve ilgi alanlarıyla romanın yazarı Mario Levi’yi hatırlatıyor olması ise, otobiyografik anlatılardan hoşlanan okuyucular için merak duygusunu tetikleyecek bir başka “tuzak”.