Din ve Sekülerleşme Hakkındaki Yorumlar

GONENC72 30.09.2011
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kitap harikulade. Ders kitabı olabilecek nitelikte. Alan açısından Oldukça önemli sayılabilecek konuları havi bir kitap. Herkese tavsiye ederim.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
muftuihsan 07.05.2010
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İnsan hayatında dünyanın yeri nedir, ne kadar dünyevileşebiliriz, dünyanın imarı ne demektir, dünya kötü müdür, dünya ahiretin zıddı mıdır karşıtı mıdır? Tüm bu sorulara cevabını ve kaynağı Batı olan bu akımın İslam dünyasına etkisini bulacaksınız. Kitap birbirini tamamlayıcı iki ana konudan oluşmakta. Dünyevileşme ve dünya hayatı. Zengin kaynak altyapısına sahip kitabın faydalı olacağı kanaati ile Ramazan Bey’e teşekkür ediyorum.
1950-60’larda tarihçiler ve sosyal bilimcilerin teorisine göre, ‘modernleşme süreçlerine bağlı olarak din, hem toplumsal seviyede ve hem de bireyin zihninde gerileyecektir. Ne kadar çok modernleşme yaşanırsa, sekülerleşmenin hızı da ona göre artış kaydedecektir.’ 2000’li yıllara gelindiğinde zaman, bu temel görüşün yanlış olduğunu ortaya koymuştur.(s.7)
Hiçbir zaman dinin hareket alanının daraltılması, onun yok edilmesi ya da yok olması anlamına gelmez. Çünkü ekmek gibi, hava gibi, su gibi inanma da insan doğasının ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Dini istidat ve yetenek insanın özünde mevcuttur. Bunu en iyi anlatan terim, fıtrattır. Fıtrat, en geniş anlamıyla, insanın gerçeği kabul ve idrak etme yeteneğidir. İnsanoğlu bu gezegende varolduğu sürece din de varlığını sürdürecektir.(s.9)
Bu çalışmadan amaç, modernitenin bir saç ayağını oluşturan sekülerleşme sorununu analiz etmek gerektiğine işaret etmekten ibarettir.(s.11) Modernitenin mutlaka dinin gerilemesine neden olduğu öngörüsü bu çalışma içerisinde tartışılmıştır.(s.24)
Aydınlanmadan sonra ortaya çıkan ve ilahi temeldeki her şeye meydan okuyup insanı merkeze alan, aklı mutlaklaştıran ve aşkını reddeden modern zamanlara ait düşünceler bütünü, asıl üzerinde durulan sekülerliktir. Bunun din-dışı olduğu doğru değildir; çünkü her şey dindir ve dinidir; ancak sekülerlik ilahi olana karşıdır.(s.42)
Sekülerizm, dinin sosyal yapıdaki otorite ve geçerliliğini yitirmesi, doğaüstü olayların tabii ve dünyevî olaylarmış gibi algılanması, insan aklının dinî ve metafizik bağlardan kurtarılması, dinin bir vicdan meselesi haline getirilmesidir.(s.45)
Sekülerizm sadece kilisenin elinde tuttuğu alanlardan tahliye edilmesi anlamına değil, kurumsal manada kamu hayatından; toplum, siyaset, sanat ve kültür alanlarından da kutsalın el çektirildiği anlamı da ifade eder. Sekülerleşmenin başlangıç noktası kalp olduğu için bu sürecin din dışı olmaktan daha çok, dinden yoksullaşma olarak görmek mümkündür. Sekülerleşme bütünü parçalamak gibi bir işlev görmektedir. Dinin getirdiği Tevhid parçalardan bütünselliğe doğru bir amaç taşırken; sekülerizm, tam tersi bir yoldan bir süreç işler. Çünkü sekülerizm cenneti yeryüzünde arama çabasıdır.(s.51)
Eşya ve olgular bize, sadece mikroskoplu bilim adamları tarafından değil, aynı zamanda peygamberler, şairler ve ressamlar tarafından da açılır.(s.54)
Yenilenme psikolojik açıdan insana heyecan verici bir kavramdır. Ama beraberinde bir takım yozlaşma ve yabancılaşmayı da getirme gibi riskler de taşımaktadır.(s.64)
Türk toplumunun fikir hayatında önemli izler bırakmış İslamcı, Batıcı ve Türkçü aydınların görüşlerinden hepsinin de değerlendirmesinde ağır basan tema, dinin kapitalist gelişmeye yardımcı kılındığı gibi, dinin toplumsal bir kalkınma aracı olarak görülmesi ve kullanılmasıdır.(s.68)
Mevlana dünyayı, ‘Allah’a karşı ilgisizlik olarak tanımlar. Kumaş, para, ölçüp tartmak ve kadın dünya değildir, aksine dünya, Allah’tan ilgiyi kesmektir’ şeklinde çok güzel bir dünya tasavvuru ortaya koyar. Yine o, ‘din-dünya’ ilişkisini, ‘deniz-gemi’ metaforuyla anlatır. Nasıl ki, geminin su üzerinde olması geminin yürümesine yardımcı oluyorsa, Allah’la ilgiyi kesmemek üzerine kurulu bir dünya anlayışı da dinin ayakta durmasına yardımcı olacaktır. Mevlana düşüncesinde, terk-i dünya yok, dünya kurma vardır. İslam dini, kirli ve günahkar bir varlık olarak ‘dünyayı’ dışta, yani eşyanın maddesinde değil, iç(ilgi) tarafında arar.(s.129)
Kur’an’da dünya hayatı ve metaının yerilmesi, onun, amacı dışında kullanılmasından dolayıdır. Aksine, eğer, dünya metaının hakkı veriliyorsa, bu övülmelidir.(s.144) Kur’an’a göre dünya, Allah’a bir yükseliş yeri olduğu gibi, aynı zamanda O’ndan koparak bir düşüş yeridir.(s.145)
Dünya ve ahiret, siyah ve beyaz gibi birbirinin karşıtı değil, biri diğerinin karşılığıdır. Dünyada iyi olan ahirette de iyi, dünyada kötü olan ahirette de kötüdür. Yoksa dünyada iyi olan ahirette kötü değildir. Ahiretin mukabili ve yeryüzü anlamına gelen dünya, hem güzelliklerin ve hem de çirkinliklerin insanlar eliyle var edildiği bir mekandır. Ahireti bize kazandıracak olan bu dünyadır.(s.159)
İslam, Protestan Hıristiyanlığın ‘sekülerleşmeye’ yol açıcı bir çizgi izlemeye meyyal tabiata sahip değildir. Bunun için de iki açıdan sekülerleşmeye izin vermez:
İlk engel, İslam’ın iman anlayışıdır. İslam imanı, üç ana parametre üzerine oturur. Bunlar; Tevhid, Ahiret ve Risalet’tir. Bu anlamda sadece ahkamı olan din kendini moderniteye karşı koruyabilir. Seküler dünya görüşünde varlık ve alem Allah’tan kopuktur. İnsanlık tarihi değişik kırılma dönemleri yaşamıştır. Sekülerizm de nihayetinde bir kırılmadır, ama son değildir.(s.176)
İkincisi, İslam’ın ahkam/amel boyutu olan bir din olmasıdır. Elbette bizatihi yorumlarıyla güncelleşmeyen bir dinin kendisi sorun çözmez. (içtihat). Bir dinin evrenselliği, bütün çağlara hitap eden bir yapıya sahip olması ve ilkelerinin koşullara göre yorumlanması ile mümkündür.
Bütün ilahi dinlerin felsefi anlamın dışında bir dünyevî yönü vardır. İnsan da bu anlamda dünyevidir. Dünyanın bütün nimetleri insan tarafından yaşanacak ve insan dünyayı imar edecektir. Ama dinlerin dünyası, âlemi, insanı aşkından koparmayan bir özelliğe sahiptir. Temelde bütün ilahi dinler Peygamberler eliyle ahlaki anlamda dünyevî hayatı düzenlemek için gönderilmişlerdir. İslam’ın dünya ve ahiret dengesine bakışı da budur. Yani İslam, hayatla bağı koparılmayan bir dindir. Yani, dinli bir hayat, hayatlı bir din.(s.188)
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla