feodor mihayloviç dostoyevski'nin romanlarında kendi hayatından da izler görmek mümkün. bazen öyle anlar oluyor ki, bunu bir insanın yaşamadan bilmesi imkansız diye düşünürsünüz. bu da o romanlardan. hayal gücünden değil, daha çok yaşanmışlıklardan beslendiği açık. bu denli güncelliğini koruyabilmesi bundan. yine de hayal gücünün yazılı eserlerdeki yeri asla yadsınmamalı. öyle olsa "robinson crouse" ve benzerlerinden yahut teorik düşünce eserlerinden, ütopyalardan mahrum kalırdık.
eserlerine gerçekliği o kadar acımasızca yansıtıyor ki dostoyevski, gerçek hayat bile o kadar gerçek olamaz diye düşünüyor okuyucu. en ufak bir beğendirme kaygısı, okuyucuyu çekme doğrultusunda yapılacak müdahale sezilmiyor romanlarda. olabildiğince doğallık, olabildiğince realizm adeta fışkırıyor cümlelerden. ama iç karartan, çekilmez, bıkkınlık veren(üvey baba gibi) bir dramatize ediş yok tasvirlerde; hep muzip bir ruhtan, hep espirili bir perspektiften bakış var hayata. her ne olursa olsun...