Bekle Beni İstanbul isimli öyküdeki kahramanımızın hastanedeki hallerinin en ince ayrıntısına kadar yansıtılması tarafımdan hoş karşılanmadı. Ve hatta kahramanın istifra etmesiyle ilgili bölümde inanın midem kalktı ve okumayı durdurdum. Ne gereği vardı bu kadar ayrıntıya, diyerek kızdım yazarımıza...
Yine aynı öyküde, öykünün başlangıcında kahramanımızın çocuklara bakıcı arama serüvenine girmesi, okuyucu tarafından sanki ileriki zamanlarda kahramanımız bakıcı olayından pişman olacakmış gibi anlaşılıyor. Ama sonlara geldiğimizde, bakıcı olayındaki ısrar devam ediyordu.
— Yedi Kara Haziran isimli öykünün sonu belirsiz bitiyor. Beklenilen şahsın bir türlü gelmemesi, ne halde olduğundan bîhaber olunması ve bu belirsizlikle öykünün son bulması okuyucunun öykünün eksik kaldığı düşüncesini doğuruyor.
— Masum Suçlu isimli öyküdeki “ayna” tanımlamasının çok orijinal ve çok güzel bir tasvir olduğunu belirtmek isterim.
— Bir Nisan Davetiyesi isimli öyküde, dile getirilen kırılmalar, dökülmeler hakikaten insanın içini burkuyor. Ne oluyor bizlere, neler oluyor böyle, dedirtiyor mümin yüreğe. Dünya hayatının seyr-ü seferinde, Hakikatin şahitliğinden azad olmanın sevdası düştü yüreklere/zihinlere/beyinlere/bedenlere/ömürlere… Rabbimiz mağfiret eylesin cümlemize bu hallerimizden ötürü.
— Plastik Aşklara İnat isimli öyküye geldiğimde, kendi kendime dedim ki; “Nehir Hanımın usulüne iyiden iyiye aşina olduğumu düşünüyorum. Bakalım olayın sonu nasıl bitecek?” Ve nitekim tahayyül ettiğim üzere öykü, mezkûr şahsiyetin teşrifiyle nihayetlenmişti.
Öykülerin hepsinde umut ve sevda önplanda, tam mümince duyarlılık arz ediyor kahramanlarımız…
28 Şubat döneminin ve özellikle dönemin en büyük remzi olan “Başörtüsü”nün ağırlığı bariz bir şekilde öykülerde seziliyor. Bir tarihin şahidi oluyor öyküleriniz böylece.