Hayat bir tiyatro oyunu... Yazarının kim olduğunu bilmediğimiz ama parçası olabilmek için deliler gibi koşturduğumuz; uykusuz, aç kaldığımız, yorgun düşüp gülümsemeyi unuttuğumuz, çaresiz kalıp yalnızlıklara teslim olduğumuz ama her şartta yine de içinde varolmaya çalıştığımız bir oyundan ibaret hayata dair herşey... Yer yer değişen oyuncular, sadece sahne sırası geldiğinde ortaya çıkan ve oyun sonrası yok olan kişilerden biri miyiz sadece yoksa salonu dolduran onlarca insanın orada bulunmasının asıl sebebi miyiz? Spotların yönelmediği, o karanlıkta kalan kısmında mı konuşuyoruz,oynuyoruz sahnenin yoksa tüm bakışların rahatlıkla odaklanabileceği kadar gözler önünde miyiz?
Ve İstanbul... Belki milyonlarca oyunun hergün hergün yeniden sergilendiği dev bir sahne gibi sanki... Konservatuardan yeni mezun acemilerin bile çok kısa bir zaman sonra değme ustalara taş çıkaracak hünerlikte oyunlar sergilemesine imkân verecek kadar bonkör bir şehir ve aynı zamanda bazılarına çok kötü sonlar hazırlayacak kadar da acımasız bir yönetmen gibi...
Televizyon gazeteceliğinden tanıyıp özenle takip ettiğimiz Enver AYSEVER romanında bizi tozlu tiyatro sahnelerinden ahenkli gürültüsüyle Beyoğlu sokaklarına kadar tarifi zor bir hüzün yolculuğuna çıkarıyor. Unuttuklarımız, farkında olmadıklarımız, üzerinden atladıklarımızı yeniden düşünmeye davet ediyor bizi... Yer yer duygu yoğunluğuyla okunabilecek ve bizi geçmişin tozlu ve sararmış sayfalarında gezintiye çıkaran eşsiz bir eser...