Tarih-i Reşidi / Geride Bıraktıklarımızın Hikayesi Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
zafer saraç
19.10.2023
Milletinin Adı Sanı Yok Olmasın Diye Yazan Mirza Haydar
Türk tarihinin Asya’da tecelli eden kısmı geride çok fazla yazılı belge bırakmaz. Zira Asya’da yaşam çok zordur. Doğan her çocuk önce doğayla emsalsiz bir mücadeleye girer. Yaşam mücadelesiyle sivrilen Asya insanı, amansız mücadelesi yetmezmiş gibi asker olur ve hemcinsleriyle ölüm-kalım savaşlarına girişir. Bütün bu hengamenin içinde kalemi ele almak zorlaşır. Ama bazı insanlar ve seçkinler için durum biraz farklıdır. Onların eğitim olanakları vardır. Bu sayede hiç bilinmeyen devirler ve devletler için yazılı kaynaklara ulaşmak mümkün olur. Mirza Haydar Duğlat da seçkin olmanın avantajını kullanarak kaleme sarılır ve çevresindeki dünyada gelişen olayları gelecek nesillere aktarır. “Tarih-i Reşidî” namıyla yazdığı eseri Çağataylılar döneminde Türkistan’ın tarihine ve coğrafyasına dair önemli bilgileri günümüze ulaştırır.

Mirza Haydar Duğlat, devrinin önemli bir asker ve devlet adamıdır. Çağatayların Duğlatlar boyundan gelen Mirza Haydar, soyluluğuna bağlı olarak iyi bir eğitim alır. Hatta güzel sanatlara ilgi duyacak kadar bulunduğu ortamın aksine tutum geliştirerek, entelektüel birikimini arttırır. Sahip olduğu birikimi yansıtmak ve yaşadığı dönemdeki olayların unutulup gitmesinin önüne geçmek adına eserini yazar. Zira Moğol efsanesi geçmiş çağların ihtişamından hızla uzaklaşır. Yaşanan efsanenin esamesinin gelecekte okunmayacağını ve kolay unutulacağını tahmin eden Mirza Haydar; tarihe bir iz bırakarak Moğolların, özelde ise Çağatayların siyasi ve askeri yaşamını yazmayı kendisine hedef edinir.

Eser kabaca iki bölümden oluşur. Yalnız burada dikkat çeken husus ikinci bölümün birinci bölümden önce yazılmasıdır. Yazar yazdıklarını daha sonradan kronolojik bir tasnife tabi tutmasından dolayı böyle bir zaruret doğmuş olabilir. Zira eserin ilk bölümünde, 14. yüzyılda hüküm sürmüş Çağatay Tuğluk Timur döneminden, Mirza’nın yaşadığı devir olan 16. yüzyıla kadar olan olaylar ele alınır. Eserin ikinci bölümü ise, Mirza Haydar’ın başrolde olduğu ve Duğlatların etkin bir biçimde hüküm sürdüğü 16. yüzyılın ikinci çeyreğindeki olaylara yer verilir. Bu açıdan eserin ikinci kısmı Mirza Haydar’ın kişisel yaşamı ve mensubu olduğu boyun tarihi olarak nitelendirilebilir. (Eserin ikinci bölümü, 1540’lı yıllara yoğunlaşır, bu dönemde Çağatayların ve bölgenin yönetiminde Said Han oğlu Abdürreşid hanın olmasına binaen eser Tarih-i Reşidî olarak isimlendirilir)

Her eserin hikayesinin olmasıyla beraber, Tarih-i Reşidî’nin hikayesi biraz uzundur. Eser ilk kez Farsça olarak kaleme alınır. Sonra bizzat Mirza Haydar tarafından Türkçeye çevrilir. Bu yüzden elde Türkçe ve Farsça nüshalar bulunmaktadır. Bu nüshalar 19. yüzyılın sonunda İngiliz Oryantalist Edward Denison Ross tarafından İngilizceye çevrilir. Türkçeye çevirisi ise 2006 yılında Osman Karatay tarafından yapılır. Türk tarihi açısından bu kadar kıymetli bir eserin Türkçeye çevirisinde neden bu kadar geç kalındığı bir tarafa bırakılırsa, Ross’un yaptığı işi en nihayetinde takdir etmek gerekir.

Ross, eseri İngilizceye aktarırken yaklaşık 150 küsur sayfalık muazzam bir giriş yapar. Üstelik bu giriş Ross’un bölge tarihi ve coğrafyasına dair zengin bilgi birikimini de gözler önüne serer. Bu güçlü giriş vasıtasıyla Çağataylara, Moğollara, Türklere özelde Uygurlara ve diğer Asya milletlerine dair önemli bilgilere ulaşmak mümkündür. Ayrıca yazar ve eseri, Tarih-i Reşidî’nin yazılmasından sonraki durum giriş kısmında çok iyi anlatılır. Ama Ross, Oryantalist olmasına binaen bazen bakış açısını yansıtan bilimsellikten ve tarihi realitelerden uzak görüşlerini yorumlarına yansıtır. Bu kısımlara eseri Türkçeye çeviren Osman Karatay dipnotlarla şerh düşerek, Ross’a eleştirel yaklaşır. Karatay’ın alanın yetkin bir uzmanı olmasının artıları bu noktalarda kendisini gösterir. Zira eserin İngilizceden dilimize çevrilmesi kadar; dilimiz, tarihimiz ve kültürümüz odaklı yanlış görüşlerin tadil edilmesi de önemlidir.

Mirza’nın yazdıklarına gelinecek olursa, öncelikle eserin döneminin yazım özelliklerini yansıttığından dolayı okuyana bir farklılık hissi vereceğini düşünmek olasıdır. Tarihe ilginin günümüzdeki gibi olmadığı dönemlerde müelliflerin yazdıklarını etkili kılmak adına bazı girişimlerde bulundukları bilinir. Mirza Haydar da bundan bigane olmayıp telif ettiklerini güçlendirmek için sık sık söz sanatlarına, dizelere, farklı hikayelere ve menkıbevi olaylara başvurur. Çünkü, Orta Çağlarda hitabet ve belagatin önemine binaen Mirza Haydar yetenekleri göstermek ister. Hatta öyle ki anlatımın akışını bozan bu kısımlar Ross tarafından sık sık çıkarılarak ana metin kısaltılır.

Her ne kadar Ross, Mirza’nın üslubunu yadırgayıp metne kendince şekil verse de yaklaşık beş yüz yıl önce yaşamış birinden akademik tavır beklemek yanlıştır. Üstelik sunulan siyasi tarih anlatısının dışına çıkan bilgilerin de muhatapları için çok şey ifade ettiğini belirtmek gerekir. Misal, yazılan dizeler edebiyat araştırmaları için önemlidir. Ayrıca verilen menkıbevi olaylar ve hikayelerin de akılda kalıcı, okumaya ısındırıcı yönünün olduğunu belirtmekte fayda var. Zira aradan geçen yüzyıllara rağmen anlatılanlar ilgi çekiyorsa, Mirza’ya uzun yıllar sonrasında hak vermek ve onun basiretini takdir etmek olasıdır. Ayrıca eserde bu tarz tarih verisi dışında kalan yerler azdır.

Mirza Haydar, her şeyden önce tarihi olaylara ve durumlara yoğunlaşır. Olaya önce genel bir anlatımla yaklaşır yer yer özele inerek tarihi vakaya teferruat kazandırır. Tarihi karakterler detaylı bir biyografik tahlile tabi tutulur. Sonra karakterin tarihi rolü üzerine değinilir. Olayın bütüncül anlatımı karşıdakine anlatımı kavratmayı önceleyen bir üslubun ortaya çıkmasına neden olur. Ayrı ayrı başlıklarla ele alınan eserde her bir başlık yoğunlaşılan tarihi konunun önceden tasnif edildiğini ve metnin yazıldıktan sonra dikkatlice düzenlendiğini akla getirir. Zira tarihi bir karakterin önce hayatı, sonra yaptığı faaliyetler ve en son tarihten çekilişi birbirini izleyen başlıklarla sunulur. Bu başlıklardan mürekkep konu dışı değinilerin tasarımı her ne kadar günümüzün akademik anlayışına uymasa da tarihi anlatıya destek olarak giren günümüzdeki dipnotlara benzer.

Dipnotlara söz gelmişken, Ross’un Mirza’nın ana metnine yaklaşırken bol notlandırma kullandığını belirtmek gerekir. Özellikle tarihi coğrafya ve kavim isimlendirmelerine ilişkin veriler etimolojik ve etnolojik olarak mercek altına alınır. Bölge ile ilgili verilen isimler onomastik ve toponomik usullerle analiz edilir. Tabii bölgenin tarihine detay kazandıran bu çevirmen tarzını her eserde görmek okurun beklentisi paralelindedir. Çünkü, metnin bazen deşifre edilmesi zaruridir. Keza bazı kavramlarla neyin kastedildiği ve terimin gerçek anlamının ne olduğu muamma olarak kalabilir. Bu da okurun metinden soğumasına neden olur. Ross’un okurun; işini kolaylaştırarak, sözlüğe daha fazla el uzatmasına mani olduğu söylenebilir. Ek olarak, Ross, Tarih-i Reşidî’nin bütün nüshalarını karşılıklı olarak kritik ederek anlatısını dipnotlarda sürdürür. Şayet nüshalardan birisinde kelime farklı kaleme alınmış ise bunun olası sebeplerini belirtir.

Mirza Haydar’ın eserinde çağdaşlarında pek rastlanmayan bir özellik de mevcuttur. Eser bir yönüyle de hatırattır. Bu da yaşanılan olaylarda tasvir gücünün beklenilenden fazla olmasının önünü açar. Hatta öyle ki bazen olaya ilişkin betimlemeler bir macera filmindeki aksiyon sahnelerini aratmaz. Savaş anlatımlarındaki detayların harp tarihine yeni bir boyut kazandırdığı bile düşünülebilir. Özellikle okuru ve araştırmacıyı Orta Çağ’a götüren tasvirin mikro tarih ve sosyal tarih araştırmaları yönünden önemi barizdir.

Ayrıca yazımızın başında Orta Çağ’da kaleme kağıda pek dokunulmadığını düşünürsek, yazarın bazen yazdıklarının eşi ve benzerinin olmadığı savunulabilir. Çünkü bazı konularda yazarı kaynaklar vasıtasıyla teyit etmek mümkün değildir. Anlatılanlar sadece Tarih-i Reşidî’nin sayfalarında vardır. Bu da eserin kıymetini arttırır. Misal müellif: “Tibet diğer ülkeler gibi anlatılmaz, bunlar sadece böyle bir ülke olduğundan bahsederler ve burayla ilgili kısa bir malumat verilir. Bu yüzden, Tibet’le ilgili hiçbir kitapta bulunmayacak bazı ayrıntıları sağlamaya cesaretlendim (s.575)” diyerek, Tibet’le hiçbir kaynakta olmayan değerli bilgileri verir. Misal Tibetlilerin çiğ et yedikleri, seneden 40 günden fazla çalışmadıkları, atlarının et yediği, yük hayvanı olarak koyunu kullandıkları, 124 bin peygambere ve kurtarıcının geleceğine inandıkları, tünellerden altın çıkarıp bazen bu tünellere saklandıkları, tenasühe inandıkları vb. ilginç sosyal, kültürel, dini anlatılar Mirza Haydar tarafından okura ulaştırılır.

Bu arada yazarın müverrih (tarihçi) ismini dolduran tavırları dikkat çekicidir. Bir kere her ne kadar yer yer taraf olan bir üslubu benimsese de objektifliğini öne sürer. Bunu “amcam hakkında dahi kötü yorum yapabiliyorum” diyerek vurgular. Misal tarihi yaklaşımını yansıtırken kullandığı bu cümleler dikkat çekicidir: “Bu muhtasarı yazarken kendime yüklediğim mecburiyetlerden birisi, diğer insanlardan ve iyi kaynaklardan duyduklarımı, önem taşıyorsa kısaca hikaye etmek, bizzat şahit olduğum olaylarda ise, abartıya kaçmak korkusuyla bir konu üzerinde detaylara girmemektir. Ama bizzat şahit olduğum veya fiilen içinde bulunduğum olaylar şahsi tecrübelerle yazılmış şeylerdir (s.428)” der. Bu satırlardan devrimizin modern tarih yaklaşımına örnek olacak kaidelere ulaşmak mümkündür. Bu arada Mirza Haydar, birinci el kaynak etiketine sahip eserini oluştururken devrin önemli eserlerinden de (Zafername- Camiu’t Tevarih vb.) istifade etmeyi ve yeri geldiğinde onları kullanmayı layıkıyla bilir. Müellif tarihçiden ziyade herkesin taşıması gereken hakikat borcunu da şöyle ifade eder: “Bu satırları okuyan kişilerin beni mübalağa etmek ve iftira atmakla suçlamasından Tanrı esirgesin (s.428)”. Yine Mirza Haydar’ın metodolojik yaklaşımını göstermesi açısından bu satırlar önemlidir: “Bahsetmeye layık olsun veya olmasın, buldukları her şeyi anlatmak tarihçilerin şanındandır. Çünkü beylerin iyi vasıflarını yazıya geçirmek ve bütün kötü eylemlerini görmezden gelmek değil, geride bu dünya halkının bir kaydını bırakabilmeleri için, daha ziyade ayrım gözetmeksizin tüm gerçekleri ifade etmek onların amacıdır (s.295)”. Gerçeğe objektif doğruya yönelen bu satırlar yazarın tarihi yaklaşımının doğruluğuna vurgu yapar.

Mirza Haydar, eserinde hakikat konusunda bu kadar hassas olmasına karşın eserin sunumundaki güçlüklerden dolayı bazen fazlasıyla zorlanır. Misal kendisine sözlü olarak gelmiş verilerin bazılarının üzerinden uzun zaman geçer. Bu da bilgilerde başkalaşımın önünü açar. Kimi zaman bu bilgi değişimi Mirza Haydar tarafından pek dikkate alınmaz. Bununla beraber olayların sunumunda kronolojik bir sıra takip edilmediği için yer yer karışıklıklar ortaya çıkar. Bazen ilmi tutarsızlıklara bağlı olarak mesafeler ve coğrafi yerler üzerindeki bilgiler karışır. Kabileler ve yerleşim yerlerinin bulundukları coğrafya üzerine verilen tutarsız malumat, haritalarda yer bulma sorunlarını beraberinde getirir (Eserde harita kullanılması okurun işini kolaylaştırabilirdi). Son olarak sık sık yapılan gereksiz tekrarlar konuyu bağlamından uzaklaştırır.

Sonuçta, Mirza Haydar, milletine, devletine, ailesine olan sorumluluğunu layıkıyla yerine getirir. Milletinin adı sanı unutulmasın diye yazdıkları günümüze kadar gelir. En nadide bilgiler satırları arasında tecessüm eder. Meşhur Babür Devleti’nin kurucusu Zahireddin Babür Mirza Haydar’ın teyze çocuğudur ve eserinde onun için yazdıkları Mirza Haydar’ın devri için ne kadar kıymetli bir insan olduğunu kanıtlamaktadır: “Elinden yazı yazmak, resim yapmak, ok, mızrak ve yay kullanmak gibi her iş gelirmiş. Şairlik kabiliyeti de vardır…” Devrinde böylesine bir etki bırakmış, çok yönlü bir şahsiyetin yazdıklarını dikkate almak bir İngiliz’den çok Türk okuruna ve araştırmacısına borçtur.


Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Gök Kurt
25.06.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Selenge yayınlarının kitapları pahalı diyebilirsiniz ama sonuna kadar aldığı parayı hak eden bir yayınevi. kitapyurduna da teşekkür ederim selenge yayınlarının kitaplarını sadece burada bulabiliyoruz.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
bokuwahebi
28.06.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Çağatay Hanlıgı ile alakalı tek kitap.Ayrıca Babürnamede geçmeyen bilgilere sahip olması bu kaynağı çok daha özel kılıyor
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
nuşirevanı adil
24.02.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Doğu Çağatay Hanlığının tarihi ile ilgili yegane kitap. Ayrıca Şah İsmail, Babür Padişah, Şeybani Han gibi dönemin önemli kişileriyle ilgili değerli bilgiler ihtiva etmektedir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
10*
24.05.2020
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Önemli bir çalışma ortaya koydukları için hem çeviren Osman Karatay Hocamıza hem de Selenge yayınevine teşekkürler.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
yunusmurebbi
16.01.2020
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Türk tarihinin birinci el kaynaklarından önemli bir eser.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
kursad53
10.11.2019
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Mükemmel bir çeviri ancak titizlikle çalışılarak ve notlar alınarak içinden çıkılabilir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
KY-302053
02.11.2019
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
selenge deyice ne diyelim.selengeden mükemme ötesi eser.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
maitreya21
16.02.2019
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bizzat hanedan üyesi birinin yazdığı süper kaynak. Orta Asya Türkleri'nin hanedan üyeleri mutlaka anılar, hatıralar, tarih, soy ağacı gibi eserler yazarmış. Günümüzde çok önemli kaynaktır bunlar. Sadece tarihi yapmakla kalmamış aynı zamanda yazmışlar. Selenge Yayınları'nın tüm kitapları çok güzel. Sanırım artık kitap yayınlamıyorlar. Bestseller kitaplar basmayan tüm yayın evleri ne yazık ki aynı sonu yaşıyor. Umarım daha da güzel eserlerle geri dönerler.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
fatihakpınar
23.09.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
16.yüzyıl orta asyası
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Kurbuf
31.05.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Güzel tercüme, aslı Farsçadır.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Tulpar...
02.02.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Dönem tarihçiliği açısından çok güzel bir 1. el kaynak. Babür için okunmalı.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
denizmavi
23.06.2017
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kitabın yazarı Mirza Haydar Duğlat, 1499-1551 yılları arasında yaşamış, Taşkent’te doğmuş, Keşmir’de ölmüş Moğollar’ın Çağatay kolun ait bir hanedan üyesidir. Eserlerini genellikle Farsça yazmış. Türkçe ve Moğolca yazdıkları da var. Elimizdeki eser de Farsça yazılmış. 1876’da İngiliz tarihçilerce İngilizceye çevrilmiş. Türkçeye ve diğer dillere de bu nüshadan çevrilmiş.
Cengiz Han ölümünden sonrası için hakim olduğu toprakları 4 oğlu olan Çuçi, Tuçi, Çağatay ve Ögeday arasında paylaştırmıştır. Mirza Han küçük yaşta annesiz ve babasız kalınca dönemin hakanı Said han onun yetiştirilmesini üstlenmiş ve kendi çocuklarından ayırmadan eğitmiş büyütmüştür. Bu durum Said Han’ın çocukları arasında kıskançlığa yol açacak ve Said Han’dan sonraki dönemlerde Mirza Haydar’a zor anlar yaşatacaklardır. Mirza Haydar hanedan üyesi bir prens olarak komuta ettiği bir ordusu da vardır. Ölümü de bir savaş sırasında olur.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Biblomanic
17.12.2019
Güzel bir eser... Türk Dünyası tarihi için bu eserler dilimize süratle kazandırılmalı... Bu konuda Selenge yayınlarına çok müteşekkiriz...
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
gok36 29.07.2006
Eserin yazarı Babür'ün teyzesinin oğlu ve Moğolistandaki Duğlat kabilelerinin önderidir. Tarihi yazan aynı zamanda yapan biridir. Bu eser Türk tarihini araştıranlara kaynaklık etmiş önemli bir çalışmadur.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (5)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla