- Baba, Arif Ağabey sancılanmaya başladı. Nerde olduğunu soruyor.
- Söyle çatlamasın, ışıkların ordayım. Acele ediyorum işte. Ama kamyon! Ne yapıyor bu böyle? Üstüme üstüme...
- Alo baba, babaaa!
Aman Allah'ım! Nerdeyse eziliyordum. Bir anda gözlerim köreldi sanki. Adam beni kolumdan geri çekmeseydi, Allah korusun. Verilmiş sadakam varmış. Telefon da kırıldı. Tamer şimdi iyice meraklanacak.
Dizleri titremeye başladı. Etrafına iyice bakındı. Adımlarını daha temkinli bir şekilde atmaya başladı. Aklında ne yeni alacağı işyeri ne de Arif'in sabırsızlığı vardı. Dokuz numaralı masadakiler takılmıştı aklına şimdi.
Tamer, babasını dışarıda karşıladı. Yüzü sararmış, bakışları hastalıklı gibi dalgınlaşmıştı Dursun Bey'in;
- Ne oldu baba öyle birden bire!
Dursun Bey'in bakışları içerdeydi. Birilerini arıyormuşçasına dikkatini masadakilere çevirmişti.
- İyiyim ben, dokuz numaradakiler içerde mi?
- Az önce çıktılar baba. Sana ulaşamayınca söz verdiğin yardımı da ödedim.
Bu defa Dursun Bey şaşırmıştı. Bir an durakladı. Bir yandan yutkunurken bir yandan da mütebessim bir yüzle "Çok şükür" diye mırıldandı.