23 yıl sonra...
Her yer karanlık, hava elle tutulacak kadar katı...
Veneta demir parmaklıklı kapının önünde hiç kımıldamadan durdu ve yılların yorgunluğu sinen bakışlarını sonsuz ufuklara dikti. Kulağına, olmayan bir sahile çarpan olmayan dalgaların sesleri gelir gibiydi. Uzun, yavaş, asık yüzlü dalgalar... Olmayan seslere babasının, başka bir dünyadan, uzaklardan gelen sesi de eklenmişti. Mutlak bir algılama berraklığı içinde geçmişin dehlizlerine yaptığı bu hazırlıksız yolculuk Veneta’yı ölesiye heyecanlandırdı. Ona bakmak, dokunmak istedi...
Histerik bir hamleyle paketine uzanıp son bir sigara yakmaktan başka bir şey gelmedi elinden. Yalnızlığın ve çaresizliğin doruğa ulaştığı o an, Veneta’nın hiçliğe karışmadan önceki son varlık anıydı. Henüz yaktığı sigaradan derin bir nefes alıp karanlığın içine doğru tereddütsüz yürüdü... Önce görme, sonra işitme duyusunu yitirdi...
Geriye kalan tek görüntü, bir televizyonu kapattıktan sonra kısa bir an varlık gösteren ışık çizgisinin yok oluşuydu…