Biz Avrupalılar, sayısız savaşla yaralanmış bir kıtanın sakinleriyiz. Ne çok cellada, ne çok kurbana, ne çok katliama, ne çok pogroma, ne çok ateşte insan yakmalara, ne çok kötü yenilgilere ve ne çok kötü zaferlere şahit olduk... Günümüz Avrupası 1910’ların, 20’lerin ve 30’ların büyümüş kızıdır. İki dünya savaşı, seksen milyon ölü ve daha çok yaralı bu savaşların tamamen son bulduğu günü görebilmek için eski düşmanların katılacağı gerçek bir birliğin oluşturulması zorunluluğunu doğurmuştu.
Babalarımızın hayal ettiği ve hâlâ sıcak küllerinden yeniden inşa ettikleri bu Avrupa onların ve bizim suretimizde bir Avrupa’dır: Kusurlu, taslak halinde ve bazen de şizofrendir. Ama bu Avrupa aynı zamanda ortak şaheserimizdir de, ölmesine engel olmak için yeniden sahiplenmemiz gereken bir hayaldir.
Airborne 44 bize tarihinin en uzun barış dönemini sunmak için en kötü çalkanmaların ardından hayatta kalmış bu rüya-kıtaya dair biraz beceriksiz ama samimi bir aşk ilanında bulunan tarihsel-kurmaca hikâyelerdir.
Savaş, başladıktan sonra içine atılan halklara acımaz . Çocuklarımız da barış içinde yaşamayı hak ediyorlar.