İslâm dininin me’haz ve menşei, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’dir. O, selim kalblerde nûrunu, müstakim akıllarda hikmetini ve hissiyatın derinliklerinde feyzini aksettiren hayattar bir dindir. Bu din, bütün hayır ve şerri, hak ve bâtılı birbirinden temyiz ve tefrik ederek âlemin gözü önüne sermiştir. Hakikatleri örtecek bütün perdeleri kaldırmış ve onlara gölge yapacak büktün bulutları silip süpürmüştür. İnsanların zihinlerini şüphe ve tereddüde düşürüp müşevveş edecek gerek itikadî, gerekse amelî hiçbir karanlık nokta bırakmamıştır. Bu bakımdan İslâm dinine akıl ve mantığa zıt olan safsata ve hurafelerin girmesine imkân ve ihtimal kalmamıştır. Zaten, İslâmiyet’in en büyük imtiyaz ve hususiyeti, burhan ve delile istinad etmeyen herhangi bir şeye itibar etmemesidir.