Gurbetin daha az olduğu, insanların daha çok olduğu zamanlardı. İlkbaharın arifesinde ağaçtaki ilk tomurcukla sevinçten deli olurduk. Doğayla iç içeydik. Üzerimiz çamurlandığında temizlemez, bir kelebeğin peşinden dağ bayır koşardık. Kendimizden büyük hayallerimiz, büyüklerimizi bunaltan ve bitmeyen sorularımız vardı.
Yusufeli beyaza büründüğünde, sonsuz bir sessizlik kuşatırdı her yanı. Dağların, vadilerin içinde köyler beyazlara bürünürdü. Dışarıda lapa lapa yağan kar, sobadan yükselen sıcaklığının buğusu ve üzerinde ekmek dilimleri. Ahalt Mahallesi’nin beyaz örtüyle kaplanmış bir kış sabahının özetiydi.
Meslek hayatımda adını bile bilmediğim köylerde hizmet verdim. Dünyaya bir can getirme telaşında olan kadınların doğum sancılarına tanıklık ettim. Çektikleri sancıları kendi bedenimde, ruhumda hissettim. Kadınların nasırlı ellerinde ceviz kınası, yüreklerinde dünyaya getirdikleri evlatlarının gelecek kaygıları vardı.