Atlantis hikâyesi antik çağlardan gelen en unutulmaz ve esrarengiz masallardan biri olmaya devam ediyor ve hâlâ modern hayal gücünde çok derin bir şekilde yankılanıyor. Ama Atlantis nereden geldi, neye benziyordu ve nereye gitti?
Atlantis ilk olarak Yunan filozof Platon tarafından MÖ 4. yüzyılda yazılan Timaios ve Kritias isimli iki diyalogda tanıtıldı. Büyük düşünür yaşamın, evrenin ve insanlığın kökenleri hakkında felsefe yaparken, ideal bir topluma sahip bir cennet adası olan Atlantis'in nefes kesici bir tanımını ortaya koyar. Ama Atlantisliler yozlaşır ve emperyalist saldırganlar haline gelir: tufan öncesi Atina’ya karşı Atlantisliler savaşır ancak Atina, Atlantis’in kudretli kuvvetlerini püskürtür ve ardından savaşan her iki devleti doğal bir afet yok eder.
Suların altına batan büyük bir imparatorluğa dair Platon’un hikâyesi, Atlantis'in gerçekten var olup olmadığı konusunda binlerce yıldır süren tartışmalara yol açtı. Ama Platon, hikâyesini tarihsel bir anlatı olarak mı yoksa felsefesini açıklamak için bir benzetme olarak mı tasarlamıştı?
Kitap iki ana bölüm artı bir final bölümü şeklinde ayrılmıştır—ilk olarak asıl metinlerin özelliklerinin tartışıldığı çeviriler/yorumlar bölümü vardır; ikinci bölümde o zamandan günümüze efsanenin sunumu ele alınmıştır; üçüncü olarak da tümünü bir araya getiren kısa bir tamamlayıcı bölüm vardır.
