Kapalı bir ülkede, büyük balinaları rahatsız eden sorular sorduğu için tımarhaneye kapatılan bir kadın şair… Camda çırpınan, içeri giremeyen bir beyaz kelebek; camdan dışarı çıkamayan çırpınan bir yürek… Aysona.
O ülkede, o kelebeğin çırpışını kalbinde hisseden Hasan… Arkadaşları ve sıkıntıları… Gökten düşen üç elma, gerçeğin kırık ve tozlu aynalarda değişen görüntüleri…
…
Şimdi hâlâ bekliyorum. Hâlâ tehlikeli sağanaklara maruz kalıyorum. Yılların geçip gitmesi, beni beklediğim olgunluk ülkesine getirmedi.
Hayır, o da değil. İçimdeki çocuk naifliği değil bu. İçimdeki sarç tay, yulara, geme gelmeyen bela benlik gün gelir yumuşar, laf dinler sanıyordum. Yıllar, üzerindeki tozun toprağın karartmasını, kir katmanının kalınlaşmasını sağlamış sadece.
Gemi azıya almış gidiyor. Kim bilir hangi bela iklimine.
Göreceğim var demek daha.
Ömür de geçip gitmekte ama… Sağ salim ölebilseydim ben de o zamanlar.
O kadar şey gördüm, hâlâ o gün o kocaman siyah kargalara, yerde bir ömre veda kilimi olmuş güz yapraklarına bakarak söylediğim o söz dudaklarımda, ben hâlâ ruhumla o binanın koridorlarındayım. Hayalimde oradaki tablolara bakıp teselli olmaya çalışıyorum. Ve aynı şeyi diliyorum.
“Sağ salim ölebilsek.”