Çatlaklarla dolu modern dünyanın ürkünç çığlıklarında bunalan Tolga, çocukluğundan beri gelişip serpilen bir buhranın had safhasını yaşamaktadır: Başka Türlü Bir Yaşamın Özlemi. Kendisinden duyduğu memnuniyetsizlik, yaşamından duyduğu memnuniyetsizlik ve her şeyin bambaşka türlü olabileceği duygusu, şiirsel bir felsefeyi romanın kalıplarına iliştirirken Tolga, korkuya karışmış bir arzuyla özlem duyduğu devasa bir uçurumun dibine sürüklenmektedir. Kitap boyunca paradoksal süreçlerle gerildikçe gerilen açmaz, bir çıkış yolunu da getirir beraberinde. Peki, Tolga bu çıkış yolunu ne kadar kaldırabilecek?
“Zaman, rüzgârların en sessizi. Belki bazen birkaç yaprak fısıldıyor. Onun dışında, sesinde hep tenha bir soğukluk, sonsuz bir ölgünlük… Biz alışmışken bu aldırışsızlığa, nasıl da savuruyor yaprakları bir bir takvimlerden.
Bir yığın gün, bir çöplük kadar matem. ”