Karlar üzerinde sırtüstü yatıyordu. Gözleri kapalı ve saçları dağınıktı. Tenine buz yeşili çökerken dudaklarından kar pembesi bir buğu yükseliyordu. Soluk bir hayat kadardı renkleri. Renkleri hayattan soluyordu. Hızlıca kararan bir metaldi gökyüzü. Karardıkça ağırlaştı ve düştü tüm renklerin üstüne, siyah, kara, katran…
Karlar üstünde sırtüstü yatıyordu. Kapalı gözlerinde buz, dağınık saçlarında kar birikiyordu. Ve gece, tüm renkleri yutmuştu.
Kar altında yatıyordu şimdi. Yalnızdı. Soğuk ve karanlık merhamet etse bile yalnızlık, kesin öldürürdü.
Çocukların merhametsiz gerçekliğiyle çirkin bir kızdı Gülşen. Yetişkinlerin şefkatli masalları ise gelecekte güzel bir kadın olacağıydı. Masallar beri kaldı, gerçeklerle büyüdü ve güzellik vaat eden tezgâhlardan uzak durdu. Bakışları cezbedemedi, görünmez yürüdü. Görünmemenin verdiği ivmeyle kozmetik dünyasındaki konumunu çabuk kaptı. Tezgâhın öteki tarafındaydı artık. Fakat zenginliğin de kendine has cazibesi vardı ve Gülşen için çekici görünmek, hiç bilmediği bir yolda yürümek gibiydi. Bildiklerini unuttuğu, hırsıyla yalnız kaldığı, çıkmaz bir yol.