...Nereye giderse gitsin ya da bu küçük kasabada ne hissederse hissetsin buraya ait hissediyordu kendisini Tutku. Bu kasabaya geldiğinde de tanıştığı insanlar Tutku’ya “nerelisiniz?” diye sorduklarında, hep dururdu Tutku. Söyleyeceği kelimenin eksikliğini hissederdi. İnsan nereliydi ki? Duygularını rahatça ifade edebildiği her yere ait hissetmez miydi ki kendisini? Sokaklarında özgürce dolaşabildiği yerli olmaz mıydı insan bedeni? Korkmadan, ürkmeden istediği yere gidebilmenin rahatlığını duyduğu, her yerde huzurlu olmaz mıydı? Ya da ötekileştirilmediği yabancı hissetmediği bir avuç toprakta mesken kurmaz mıydı insan yüreği? Kültürel dilin ezberciliğiyle nerede doğduğunu belirtirdi; ama şimdi durum değişmiş artık bu sorulara cevap verebileceği yeri de bulmuştu. Doğduğu yerin pek de kendisi için önemli olmadığını, insanın kendisini nereli hissettiğiyle ilgili duygusunu keşfettiğinden beri, aşırılık içinde memleketçiliğin, faşistlikten pek bir farkı olmadığını düşünüyordu...