Durkheim, sosyolojinin bir bilim dalı olarak kabul edilmesinde önemli rol oynayan düşünürlerden biridir. Onun felsefi yaklaşımı kolektif olanı bulgulamayı öncelediği için, fikirlerini ilkel toplulukların kurumlarında sınamadan kanıtlaması mümkünmüş gibi görünmez. O da bunu yapar.
Dinlerin bir geçmiÅŸi vardır ve bu geçmiÅŸ her ne kadar görece bir uzunluÄŸa sahip olsa da, insanoÄŸlunun tarihiyle kıyaslandığında çok eski sayılmaz. Ondan öncesi de varÂdır. Ä°nsanoÄŸlu felsefe yapabilecek kadar geliÅŸmiÅŸ bir beyne sahip olduÄŸu andan itibaren çözümleyemediÄŸi, üstesinden gelemediÄŸi, deyim yerindeyse, takılıp kaldığı birtakım zihni meselelerle meÅŸgul olduÄŸu anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakılınca aslında hikâyenin en başına, insanoÄŸlunun en ilkel aÅŸamadaki topluluklarına göz atmak icap etmektedir. Ä°ÅŸte Durkheim’ın da yaptığı budur.
Durkheim’ın antropolojik verileri doÄŸru ÅŸekilde yorumladığına iliÅŸkin kanaatim olumsuzdur. Bence o, sorÂguladığı ÅŸeyin kökenine iliÅŸkin doÄŸru bir sonuca varamadı, ama çok önemli bir kıyaslamayı da yapmış oldu. Bu çalışÂmada benzer bir yöntemi izleyerek Durkheim’ın yanıldığı noktaları düzeltmeyi umuyorum.