Yıllar var ki, hep kapitalist sistemlere, ya da zalim kriterlere sahip insanlara sitem edip durduk. Başkalarının gözündeki çöp gözümüze göründü, ama fark edemedik gözümüzdeki kocaman merteği.
Son model marka ve moda arabalarımız oldu ama; engelli, gencecik yavrusuna tekerlekli sandalye alamayan fakirleri görmedik.
Şahlara, şehinşahlara yakışır bir hava ve eda ile, giydiğimiz dolaplar dolusu ihtişamlı elbiselerimiz oldu, ama tanımadık bayramdan bayrama dahi örtünecek elbisesi olmayanları.
Saray yavrusu evlerimiz, yazlık-kışlık villalarımız oldu, ama oturduğu kulübeciğinin kirasını ödeyemediği için altı ayda bir ev değiştirmek zorunda kalan, çoluk çocuğuyla köşelerde, izbelerde sabahlayan evsizleri, yersizleri-yurtsuzları göremedik...
Günde birkaç defa gökten iniyormuşçasına önümüze serilen sofralara kurulduk, ama çöplüklerde gizli gizli yiyecek toplayan aç-susuz insanları görmedik. Yeri gelince “komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir” peygamber söylemini pişkin pişkin dillendirdik utanmadan, arlanmadan!
Hor gördük makam-mevki ve güç olarak bizden aşağı olanları. Tepeden baktık bizden olmayan insanlara. Sırtımızı dayadığımız siyasi entellerimize güvenerek “Benim kim olduğumu biliyor musun?” züppeliğinde haddini aşan afralarımız, tafralarımız oldu.