Kanalizasyona akıtılmış hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı gerçeği soyut dünyada da bu gerçekliğini korumakta. Erik soyut kavramlar üzerinden kendisine uzandığı toplumu bulmadığı yerde tarih olmaya yüz tutmuş sesler ona bir umut olmakta. Erik’in geldiği bu aşamada, bu seslerin yerin altından, duvarın içinden veyahut göğün boşluğundan geldiğinin hiçbir önemi yoktur. Yaşam bir bütünüyle, çok mutlu bir anında, anlamını yitirmeye başlamışken toplumsal gövdenin boğazından geçip yok olmaya yüz tutan eskimiş bir hayat tekrardan Erik’e hafızasındaki toplumla yaşama umudu vermekte.
Eğer Albert Camus 21. yüzyıl İsveç’inde yaşasaydı ve eğer toplumun bir portresini çıkarmak isteseydi nasıl bir eser çıkarırdı sorusuyla yazılmış amatör bir çalışmadır.
Meursault’un tersine, Erik hafızasında saklı olan toplumu bulma çabasındadır. Ve bunun için de toplumun gözeneklerinden girmenin, yani bir parçası olduğu toplumun bireylerine gerektiğinde yardım etme, empati kurma ve bu kompleks, bir anlamda da artık yabancısı olduğu, sistemin içinde benliğin ben varımın doruk noktasında olduğu bir çağda ve toplumda, orada aynı zamanda yalnızlaşan bireyin gerçeğinden kaçınmakta. Özgürlüğün her zerresini her anında özgürce kullanmaktan kaçınmayan bireyin aynı zamanda kendisine dayattığı yalnızlığın bireyi topluma yabancılaştırdığı gibi kendisine de yabancılaştırmakta. Kendisine yabancılaşan bu birey; bireysel sorunlarını çözmekte güçsüzleştiği gibi toplumsallıktan doğan sorunlara da güç yetirmeyi çoktan yitirdiğini fark etmekte. Gene Meusault’un tersine, Erik’in toplumunda bireyi evcilleştirmek isteyen bir anlayış yoktur. Erik, işte böylesi bir ortamda duvarın öte tarafından gelen seslerle hafızasındaki toplumun varlığına tutunmakta.
Bu kitapta, Erik çok mutlu bir anında yalnızlığını keşfetmekte.