Her günü azap içinde geçen Eftelya, odasına kapandı. Her şeyi baştan sona iyice düşündü. Yaşamı, ölümü, bu dünyayı, öteki dünyayı ve hayata dair her şeyi bir kez daha sık eleyip ince dokuyarak gözden geçirdi. Artık şansını daha fazla zorlamayacaktı. Demek buraya kadarmış. Güneşli güzel günleri beklemenin anlamı yoktu. Zamanı geçmişti. Her gün, her saat ve hatta her saniye yeni baştan ölmektense, bir defada, tek bir hamlede ölmek daha yeğdi. Sevdiklerini daha fazla zorlamanın ve kendinle uğraştırmanın bir anlamı yoktu. Onların nefretini kazanmak da vardı işin ucunda, eğer bu durumu daha fazla sürdürürse. Sevgiyle ve hep iyi şeylerle hatırlanmak istiyordu. “Bizi zorlamadan, tam zamanında göçüp gitti!” veya “Sırf bizi rahatsız etmemek, kendi üzüntüsüne, cehennem azabına bizi de ortak etmek için büyük bir fedakârlıkta bulunarak bu dünyadan göçüp gitti,” denilmesini ve hep iyi biri olarak sevgiyle anımsanmasını istiyordu.