Üçüncü binyılın şafağında Türkiye, geçmişle gelecek arasında kapana kısılmış bir ülke görünümünde. Batı ile Doğu’nun kavuştuğu ‘tektonik’ bir hat boyunca, dipten gelen her şok dalgasıyla biraz daha altüst oluyor. Hiç yakasını bırakmayan dar boğazlar, açmazlar ve tıkanıklıklarla boğuşmaktan, burnunun ucunu bile göremiyor. Umutsuzluk okyanusunda kendini, güçbela bir kayalığın üzerine atabilmiş ürkek ve şaşkın bir kazazededen farksız. Yılgınlık, bezginlik ve tükenmişliğe tutsak olmuş; potansiyel vaat etmekten öteye bir türlü geçememiş; çeyrek yüzyıldan fazladır yapışkan enflasyonla yüz göz olmayı her nasılsa becermiş; dünyanın en değersiz parasına sahip, yılda bir milyar dolar dahi doğrudan yabancı yatırım çekemeyen; gelir dağılımı bozukluğunda ve yolsuzluk sıralamasında dünyada en başa güreşen; insan hakları ihlalleriyle yan yana anılan; demokrasi gemisini iki de bir karaya oturtan bir ülke, Türkiye...