Sanatçı takdir edildiğinde, hatta aşırı derecede takdir edildiğinde kendisini mutlu, aynı zamanda da teşvik edilmiş hisseder. Sanat, halkın tümünün yaşamsal meselesi hâline gelebildiğinde zirveye ulaşır.
Yaşamında Stefan Zweig’ın bu sözlerinin küçücük bir parçasını dahi olsa bulmaya çalışan Tekin’in talihsizliğiydi; sanata ve şiire değer verilmeyen bir toplumda yaşamak.
Tekin, sıradan bir günde başına düşen kitabın sarsıntısıyla beyninin içinde günbegün hissedeceği çığlıklardan sonra kendisini sağırlık noktasında bulur. Başına düşenin Orhan Veli’ye ait bir şiir kitabı olması ya da Orhan Veli’nin ölümü için adeta bir ağıt olarak yazılan Otopsi şiiriyle karşılaşması Tekin’in hayatında neleri değiştirecekti? Üstelik bu şiirin “Çok geç kaldılar,” satırı, sanatın değersizliği karşısında elindeki acıyla yanmak zorunda kalan bu genç ozana yakılmış bir ağıt gibidir. Biz de bu eser sayesinde sanatın üzerine her geçen gün daha çok toprak atılan bir toplumda yaşayan Tekin’in çığlıklarına kulak veriyoruz.
Ötekilerdi bu ozanla Tekin’e genç sıfatını yakıştıran, kendileri değil. Özüne kıyan hangi insan genç olduğuna inanırdı ki ya da kıyası?