Ernest Hemingway avcı ve balıkçı bir doktorun oğluydu. Bu iki spora düşkünlüğü ve genç yaşta geçirdiği Birinci Dünya Savaş deneyi onda silinmez izler bıraktı. "Artık savaşlar bittiğine göre, hayatınve ölümün - ama şiddetli, kanlar içindeki ölümün - görülebileceği tek yer boğa güreşlerinin yapıldığı arenalardı. Boğa güreşlerini izleyebileceğim İspanya'ya gitmeyi çok istiyordum. En basit şeylerden başlayarak yazarlık mesleğinde yol almaya çalışmaktaydım. Bu en basit, ama en temel şeylerden biri de ölümdü."
Birinci Büyük savaş sonrası Paris'deki bir grup Amerikalının boğa güreşlerinin beşiği İspanya'ya kadar uzanan serüvenlerinin öyküsüdür Güneş de Doğar. "1925'lerin bohem haytı" gibi modası çok kolay geçebilecek bir türde, Hemingway, sapasağlam ayakta duran, tazeliğini ve yoğunluğunu koruyabilen bir roman yaratmıştır.