Yeryüzünde önemli bir nokta sürekli sarsıntı geçiriyormuş gibiydi. Ekrandaki görüntü de hızla soluk alıp vererek sanki yeryüzünün o noktasıyla aynı tempoda sarsılmaya devam ediyordu. İnsanın can çekişmesi denilen hakikat galiba böyle bir şey olmalıydı. Bir süre daha sesi dikkatle dinledim ve çırpınışını izledim ekrandaki görüntünün. Sanki benim kalbim de soluk alıp veren çarpıntıya eşlik ediyor gibi çarpıyordu. Birden ekran karardı ve görüntü kayboldu. Aynı anda ayağa kalktım ve ekrana doğru hızla yürüdüm. Sonra yoğun bakımın kapısını tıklattım. Kapı açıldı, içeriden çıkan doktorun yakasına yapışacakmış gibi yaklaşıp elimi uzattım, neden kapandı ekran, ne oldu içeride, diye sordum. Yine buz gibi bir sesle sadece, başınız sağ olsun, dedi. Sonra da önümden çekildi ve uzaklaştı.
Â
Acının insanı nasıl değiştirdiğini görüyoruz. Cimcimenin aramızdan ayrılışıyla oluşan boşluğu doldurmaya çalışan bir insan ve ondan kalan; ışığı hiç sönmeyen fotoğraflar, akıldan çıkmayan anılar, hatırlandıkça büyüyen ve anıtlaşan detaylar, iki küçük pırlanta; hatıralar, hatıralar, hatıralar… Kıskanacağınız, üzüleceğiniz, çaresizliğe düşeceğiniz bir insan hikâyesi. Acının hâlleri Hayat Ağır, Ölüm Hafif’de.