Hanuh'un kudretten sürmeli güzel kahverengi gözleri hep yumuşak ama gizemli,
duru ve tatlı bakardı. Bakışları öyle etkileyiciydi ki karşısındaki ona fazla
bakmaya dayanamazdı. Muhatabı adeta onun güzelliğinden yanar, bakışlarını
indirmek zorunda kalırdı. Heybeti yakıcıydı, kavururdu bakanı. Ama şimdi
bakışları biraz daha sert, yay kaşları çatık değil ama daha bir belirgindi. Güzel
yüzünde en ufak bir kusur yoktu. Köşeli hatları, belirgin elmacık kemikleri,
düzgün bir burnu... Biçimli ağzı. Ve geniş denebilecek berrak bir alnı vardı.
Esmer değil beyaz tenliydi. Teninde ve bakışlarında suların kıskandığı bir
berraklık vardı.
Bu duru, berrak, parlak bakışların letafeti ancak ve ancak alemlerin Rabbi’nin,
“İsmail, İdris ve Zülkifl’i de hatırla. Onların hepsi de sabreden
kimselerdendi.”“Onları rahmetimize kattık, şüphesiz onlar salihlerden
(olan) kimselerdi.” (Enbiya Suresi, 85, 86. Ayetler)
diyerek işaret buyurduğu kutlu peygamberlere has bakışlardı, bir başkasında
olamazdı.
Selam O’na ve tüm peygamberlerin üzerine olsun, Hazreti Adem'in 7. kuşak
torunu, mitolojide Hermes, Kral Thot, Merkür, Hristiyan ve Yahudi aleminde
Enoch, Hanok kabul edilen... Kendisine peygamberlik, sultanlık ve hikmet
verildiği için “üç nimet verilen” anlamına gelen müselles bin nime denilen Hz.
İdristi O!