İslam Hukuku, bazılarının iddia ettikleri gibi donmuş, katı ve günümüz meselelerine uygulanması mümkün olmayan bir hukuk sistemi değil, dünya ve ahiret hayatının her safhasında ortaya çıkabilecek meseleleri çözebilen, günlük hayatın sorunları karşısında mutlaka bir çözüm getirebilen, özünde insanlığın problemlerini çözebilme yeteneği taşıyan adil bir hukuk sistemidir.
Doğuşundan bugüne on dört asırdır uygulandığı bütün toplumlara adalet, güven, refah ve saadet getiren bu hukuk sistemi, bugün ve yarın da insanlığın ihtiyacı olan özü içinde barındıran tek sistemdir. Taşıdığı bu büyük güç kaynağındaki Vahiy'den gelmektedir. Başka bir deyişle, o yüce sistemin kaynağı Allah Teala'dır. Bu itibarla, beşeri sistemlerin ilahi adalet nizamıyla boy ölçüşmesi mümkün değildir. Zira insanlar, beşeri ihtiyaçlarını yaratıcılarından daha iyi bilemezler.
Elinizdeki çalışmada yazar, İslam hukukunun kaynaklarından olan "örf ve adet"in İslam hukukundaki önemini vurgularken, geleneklerin hukuktaki yerini ve meşruiyet kazanabilmesi için gerekli şartların neler olduğunu araştırmaktadır. Konunun daha iyi kavranabilmesi için, İslam'dan önce "cahiliye dönemi" denilen zamanda yaşayan insanların ve özellikle Arapların gelenekleri anlatılarak bunlar karşısında İslam'ın aldığı tavır belirtilmektedir.