İnsanın annesi, babası veya çok sevdiği bir yakını öldüğünde o güne kadar hiç bilmedikleriyle, duymadıklarıyla karşılaşma ihtimali ortaya çıkabilir. Bu daha çok maddi hususlarla ilgili olsa da içinde bulunduğu inançtan farklı, hiç bilmediği bir dilde yazılmış defterlerle, mektuplarla karşılaşmak her zaman mümkün değildir. Köln’de yaşayan Elias Dieter Schmid, annesinin ölümünden sonra, onun dolabında bulduğu, dışları oldukça yıpranmış iki eski defterle karşılaştığında çok şaşırmış, endişelenmiş ve aynı zamanda da merak içerisinde kalmıştı. Arapça yazıldığını düşündüğü bu defterlerin aslında eski alfabeyle Türkçe yazıldığını öğrendiğinde ise bu merakı daha da artmıştı.
Yetmiş beş sene öncesinde başlayan olayların onu tahmin bile edemeyeceği yerlere doğru sürüklediğinin farkına varamamasının yanında ruhunda fırtınalar kopartan hadiseleri, isimlerini ve kim olduklarını bilmedikleri, yaptıklarından ve yapamadıklarından dolayı adları tarihe geçmiş insanların geçmişiyle arasındaki bağlantılarını öğrendikçe kafası allak bullak olmuştu. Elbruz Dağını, Üsküdar’ı, Berlin’i, Novorossiysk’i ve güzeller güzeli İstanbul’u düşünürken, sayfalar arasında ilerlerken onun gibi sizin de merakınız artacak, bazen yüreğiniz burkulacak, bazen yüzünüz tebessümle dolacak, belki de gözlerinizden yaşlar kendiliğinden, sessiz sedasızca yanaklarınızdan aşağıya doğru süzülerek akıp gidecek ve anlatılanları bitirinceye kadar okumaktan kendinizi alamayacaksınız…