Çorlulu Ali Paşa Medresesi'nin arasında bir yerde babam,
'Gel evladım, şuradan birer kuşlokumu alalım' dedi.
O zamana kadar kuşlokumunun ne adını duymuşluğum var, ne de kendini görmüşlüğüm... Olsa olsa kuş biçiminde bir tür lokum olmalı diye düşündüm. Ama önüne beyaz önlük bağlı adam tezgahtan 10-12 santim kadar çapında yuvarlak iki kurabiye alıp kağıda sarınca, bu kuşlokumu denen nesnenin kuş olmadığı gibi, lokum da olmadığını anladım. Sokakta yiye yiye gitsek ya, hayır. O zamanlar İstanbul'da, sokakta yürürken ısıra ısıra bir şeyler yemek çok ayıp! Beyoğlu'nda, ancak görgüsüzlerin yürürken öte-beri atıştırdıklarını söylerdi bizimkiler. Sahiden de başında fötr şapka, sırtında palto, ayaklarında iskarpin, bir beyefendinin İstiklal Caddesi'nde avurdunu şişire şişire fındık, fıstık, leblebi, üzüm yediğini görmenin imkanı yoktu dersem, doğrudur.