Kâinatı yaratan, içindekileri yaşatan, her halimizi gören gözeten evrenin sahibi ile aramızdaki güçlü bir bağdır dua. Bir başka ifade ile dua, kulun düşüncesinin yüce Yaratan'a takdim edilmesi biçimidir. Kulun iradesiyle ve gücüyle erişemeyeceği ve iktidarıyla elde edemeyeceği her şeyini sonsuz güç ve kudret sahibi olan Kadir-i Mutlak'tan ister; işte bu isteğin adıdır dua. İlâhî rızanın şifresi ve cennet yurdunun anahtarıdır dua. Dua, hakkımızda rahmeti, merhameti ve rızayı celp, gazap ve öfkeyi defedecek olan etkili bir ubudiyettir.
Kaybolur kâinat, meyveye durur dallar insan dua etmeye başlayınca. Seccadeye dökülür iki damla gözyaşı. Öper alnından gözyaşlarınla ıslanan seccaden. İşte budur niyaz ve yakarış değirmeninde öğütülen gerçek dua.
Kısmeti kadar yük taşır omuzlarında her fert. yüce Yaratan bilir her işin künhünü, aslını. Her şey kaybolur duaya durunca insan. Bir tek O kalır. Gücünü, aklını, havsalasını, varlığını bir yana bırakır; acziyetini, zafiyetini döker ortaya ve yalvarır insan. Dua ile kul olur insan.
İnsanın Yaratan'a en yakın olduğu andır dua. Ne sesi ne nefesi ne gözü, ne kulağı, ne eli, ne ayağı, ne malı, ne makamı, ne serveti ne şöhreti, ne eşi, ne evladı vardır. O bütün bunlardan fani olmuştur artık.
Duadır ibadetin zirvesi. Dua ile berhava olur şu fena ve fani âlemde bütün yaptıklarımız-ettiklerimiz, arzularımız, isteklerimiz, ihtiraslarımız, oyun ve oyuncaklarımız. Dua ile kendinden geçer insan. Teslim olur her şeyden vazgeçen kişi. Zira en yüce mertebedir teslimiyet. Baş eğer, boyun büker, bel kırar teslim olan kul. “Kahrın da hoş, lütfun da hoş” diyerek Canan'a can teslim eder.