Uzun zamandır inimden hiç çıkmadım. Vasat gıdaların yetersiz beslediği ruhumu, konforlu, yarı karanlık yuvamı avuçlarımın arasından hiç bırakmadım. Yakıcı güneş, donduran gece, karlı kışlı rüzgârlar ve cenneti andıran baharlı günlerde, zincirsiz ayrıca özgür, diğer yandan etin kemiğe yekpareliği ölçüsünde bütün, tek girişi olan inimi terk etmedim. Sivri, battığında kanatacak kadar sert taşlardan oluşan kalbimin en yumuşak yeri burası. Canlı cansız, diğerlerini dışarıda bırakan, aslında kısaca şöyle demek lazım “her şeyi” kendimden gayrı tutan bu doku, hayattan anlam çıkarabilmem için derin derin nefes almamı sağlıyor. Sınırsızca içe açık bir genişlik seriyor önüme. Anne karnı kadar tutunmaya müsait, güven hissiyatının yaşanabileceği yegâne yer; kalp ini…