…
Karanlık ...
Ne büyük bir karanlık...
Gözlerim açık olmasına rağmen görebildiğim kapkara bir boşluktu...
Sezgilerime göre sert bir yatakta yatıyor, dışarıdan gelen yoğun araç ve korna seslerinden şehir merkezine yakın olan bir yerde olduğumu düşünüyordum. Kendi yumuşacık yatağımda olmadığımdan emindim. Seslerin bu kadar yüksek olması camın açık olduğunu ve gündüz vaktinin yoğun trafiğini bana hatırlatıyordu. Hava açık olacak ki sol ayağım seslerin geldiği taraftaki açık olan camdan gelen güneş ışığı ile ısınıyordu.
...
Işık…
Işıklar ve renkler…
Karmaşık ışıklar gözlerimden beynime sinyaller gönderiyor. Yüksek numaralı gözlük takmışçasına her yer bulanık görünüyor ve seçmekte zorlanıyorum. Ve doğru tahmin, odanın penceresine yakın tarafındaydım. Pencereye başımı çevirdiğimde ışık artıyor, diğer tarafa çevirdiğimde azalıyordu. Bu ışık farkı, odanın aydınlatmasının da kapalı olduğunu gösteriyordu. Önüme doğru baktığımda ayak parmaklarıma kadar beyaz örtüyü görüyor, altında kendimi fark edebiliyordum. Vücudumun diğer kısımları da yerli yerinde duruyordu. Sağ elimin serçe parmağı hareket etmesi için ettiğim ricayı geri çevirmedi. Yeni donanım bulundu. Yani o zaman hayattaydım, herhalde, galiba. Ne açlık ne de bir acı hissediyordum, sadece başım biraz ağrıyordu. Vücudumun ağırlığı yok gibi, kendim havada asılı gibiydim. Hadi artık hücreler uyanın ve burası neresi ise kalkıp gidelim buradan.
...