Her insanın bir kör noktası vardır ve psikolojik/sosyolojik kör noktalarımız da neredeyse biyolojik tanımıyla aynı şekilde işlemektedir. Beyin, gözdeki boşluğu en yakın zamandan hatırlanan motiflerle tamamlar ya da en iyi bildiği, âşina bir fona boyar.
İnsan, hakîkatte göremediğini fark ettiğinde, bir başka göz aramaya başlar. Zihin sessizleştiğinde ruh konuşmazsa, orada hakîkat değil yalnızlık yankılanır. Sessizliğin içinde Allah yoksa, o sessizlik karanlıktır. İnsan yalnızca biyolojik ve psikolojik bir varlık değildir; aynı zamanda metafizik bir varlıktır. O, anlam arar, yön arar, bağ arar ve bu bağ sâdece kendi içiyle ya da evrenle değil, Rabbiyle kurulmadıkça tamamlanamaz.
İnsana kaybettiğini hissettirmeden onu yoksullaştıran modernizmin en derin ve belki de en sinsi etkilerine karşı iç dünyânın yeniden inşâsı, dış dünyânın karmaşasına rağmen mümkündür. Modern çağın sunduğu imkânlar, bireyin kendi iç yolculuğunu gerçekleştirmesine engel değil, fırsat bile olabilir. Önemli olan, hangi sesi dinleyeceğimizi, hangi yolda yürüyeceğimizi ve kiminle bağ kuracağımızı yeniden hatırlamaktır. Geçmişte medeniyetler kuran İslâm dîni, bugün de çağın karanlığına nûr olabilecek bir kudrete sâhiptir. Yeter ki Müslüman, yeniden kendini ve Rabbini bilsin; aklını hakîkate, kalbini tevhîde, irâdesini ise sâlih amele yönlendirebilsin. İşte o zaman, modernizmin gürültüsüne karşı İslâm’ın sesi yeniden yankı bulacaktır. Bu sessiz ama derin, sâde ama sarsıcı bir yol haritasıdır.