İlkçağ Yunan dünyasında sanat, gerçekliği
aynen taklit etmekti (mimesis); çünkü dünya, gerçeklik, ona dıştan bir şey katılması gerekmeyecek kadar kusursuzdu. Yunan tanrıları da kendi sorunlarıyla boğuşan, bir anlamda yetkileri sınırlı güçlerdi ve bu kusursuz dünyada yolunda gitmeyen çok şey
vardı. İnsan, “moira” denen üç kız kardeşin
ördüğü “kaderin ağları” ile baş başa bırakılmıştı ve tanrılar bile dünya düzenini tehlikeye atmadan kadere müdahale edemezlerdi. Kral Oidipus’un, öz babasını öldürüp öz annesiyle evleneceğini bilen kâhin, Oidipus’u
hayat yolunun değiştirilemezliğine inandırmaya çalışadursun, Sophokles bize, “kaderin kabul edilmesi”ni bir arınma, bir “aydınlığa kavuşma” olarak sunar. Psikanalizin en popüler “yorumlarından” biri olan “Ödipal evre” de, kişiliğin gelişmesinde kaçınılmaz
bir “kader” basamağını oluşturur.