“Sadece bütün bu yaşanmışlıkların geleceğe kalmasını istiyoruz biz... Şimdikiler bunlarla hiç ilgilenmiyorlar. Geçmişlerinden fazlasıyla kopuk yaşıyorlar. Biz öleceğiz, her şey unutulacak arkamızdan.” “Gölge yazar olmamı istiyorsunuz yani!” dedim ona. “Bu pek tercih edeceğim...” Sözümü kesti. “Ah, hayır!” dedi. “Benim adımı kullanmanızı istemem, zira kitabın içinde birçok kişiyi rencide edebilecek konular olacaktır. Hatta isimleri de değiştirin, bizler nasılsa kimin kim olduğunu bileceğiz.” Aşırı ince parmaklarıyla kaliteli bir marka olduğu anlaşılan eski moda çantasından birkaç kâğıt parçası çıkardı. “Bunlar,” dedi. “Ben bunları size genel bir fikir vermesi açısından hazırladım. İstiyorum ki hepsini birer birer…” Çıldırmış olmalıydı! Ona, “Bu notlarınızın içeriğini kâğıda dökmeye kalksak binlerce sayfa tutar,” diye karşılık verdim. Aslında bir an için bana cazip gelen bu talep, birdenbire reddedilmeye mahkûm bir ricaya, hatta yalvarıya dönüşmüştü! “Tanrım, onlarca cilt tutar Perihan Hanım.” Adı tabii ki Perihan değildi! İşte o Perihan Hanım´a, “Bunca şeyi kimse okumak istemez,” dedim. “Şu yazdığınız konular… Siz Jane Austen´i bilir misiniz?” Ona hakaret ediyormuşum gibi baktı bana! “Tabii ki bilirim,” dedi. “Lisedeyken Aşk ve Gurur´u okumayan kız var mıdır?” Hiç olmaz mıydı? Bunu söylemedim elbette! “İyi ama Aşk ve Gurur on binlerce sayfa değildir,” dedim.