Allah ile başlayıp insan ile biten bir kitap olan Kur’an’ın, sosyolojik bir realite olan insanların oluşturduğu veya oluşturacağı toplumsal grup, cemaat veya başka oluşumlara karşı da elbette bir yaklaşımı ve değerlendirmesi olacaktır. Evrensel bir kitap olan Kur’an’ı bundan soyutlamak mümkün değildir. Bu açıdan geçmişte ve günümüzde dini anlayışlarda görülen fırkalaşma ve grupçu tutumları gereği gibi analiz edip objektif sonuçlara varmak da önemli bir görevdir.
Ä°nsanlık ilk baÅŸlangıçta Hz. Adem etrafında toplanmış tek bir topluluk iken, daha sonra çoÄŸalarak Allah’ın deÄŸiÅŸmez yasası olan sünnetullaha uygun bir tarzda kabile ve milletlere ayrıldılar. Bundaki temel amaç insanlığın tek düze olmaktan ve monotonluktan çıkması, tanışarak, deÄŸer üretme yarışına girerek iradi bütünleÅŸmelere ve baÅŸlangıçtaki tek toplum olmaya gitmeleri idi.Â
Yıllarca aralarında kanlı mezhep çatışmalarının yaÅŸandığı Hıristiyan dünyası bu gerçeÄŸin farkına vararak günümüzde bir saldırmazlık ve barışa ulaÅŸmışken hatta aralarındaki sınırları bile kaldırmışken Ä°slam dünyasının birçok bölgesinde kan ve gözyaşı hiç eksik olmamaktadır.  Â
Bu çalışmada Kur’an ekseninde insanların farklı yetenek, anlayış, inanç ve düşünce kapasitesine sahip olmalarının Allah’ın değişmez yasası sünnetullah’ın bir gereği olduğuna değinmenin yanı sıra, etnosentrik tarzda bağlı olduğu hizbi, grubu ve cemaati her şeyin merkezinde görme, başkalarına karşı ise dışlayıcı ve ötekileştirici bir tutum sergileme anlayışının olumsuzluğu incelenmiştir.