Tarihi açıdan baktığımızda son birkaç asırdır Batı’nın dünyada toplumsal değişim ve oluşumlara yön verecek güçlü ekonomik ve siyasal dinamiklere sahip olması, toplumsal farklılık olgusuna yaklaşım biçimiyle doğrudan ilişkilidir. Fakat söz konusu dinamiklerin toplumları, sömürgeciliği netice veren, kaos ve çatışma olgusuyla biçimlendirdiği de bir gerçek olmakla birlikte; Batı’nın küreselleşen dünyada toplumsal farklılık olgusuna dair muhayyilesinde beliren çarpıklıkların dünyayı yönetilemez bir krize soktuğunu da söylemek gerekir. Denilebilir ki insanlık tarihi açısından Batı odağında burada sözüne ettiğimiz tüm sürecin adı modernitedir ve modern düşüncenin de merkezinde, toplumsal farklılık olgusuna yaklaşım biçimi vardır. Batı’nın toplumsal farklılık olgusuna dair oluşturduğu anlamların coğrafi keşiflerden günümüze değin farklı toplumlarla temasında beliren davranış kodlarına da hükmettiğini söylemek gerekir. Orta çağda kendi içine kapanmış bir toplum tipinden dünyaya açılan Batı’nın ilginçtir ki kendisini takip eden bir taassup anlayışına sahip olduğunu görmek gerekir. Modern dönemde Batı, her ne kadar orta çağ anlayışına yönelik bir reddi miras yapıyor gözükse de aslında ruh aynı ruhtur ve gelenek genetiğe işlemiştir.