Osmanlıda at, pek çok diyarda olduÄŸu gibi yüksek statülü hayvandır. Buna karşılık eÅŸek, tıpkı amcazâdesi katır, alçakgönüllü bir statüyü temsil ediyordu. ÇilekeÅŸ, dayanıklı hizmetkâr. Anırması sevilmemiÅŸ, tepmesinden çekinilmiÅŸ, inatçılığından yakınılmış, ola ki bu ayrıksılıkları nedeniyle durmadan sırtına yük ve sopa bindirilmiÅŸ, yetmemiÅŸ, insan kendi hemcinsini aÅŸağılarken onu eÅŸeklikle oklamıştır.Â
Â
Gene de Osmanlının yaÅŸamına bütün sevimliliÄŸiyle sokulmuÅŸ mahlûktu. Onu minyatürlerden salınarak geçerken görüyoruz. Edirne ÅŸenliÄŸinin kayıtlarında güreÅŸe tutuÅŸtu(rul)duÄŸu belirtiliyor, herkes gülmekten kırılıyormuÅŸ. DoruÄŸa çıktığı örnek, Åžeyhî’nin Harnâme’sidir: Bu XV. yüzyıl metni, DoÄŸunun ve Batının hayvan masalları arasında seçkin bir yer tutması gerekirken haksızcaÂ
kenara itilmiÅŸ, majör bir baÅŸyapıt olarak anılmasıÂ
gerekirken fabula geleneÄŸinin gölgede kalmış birÂ
ürünü olarak deÄŸerlendirile gelmiÅŸtir.Â