Eski dostumdur o. Bir zamanlar ona güvenirdim onun da bana güvendiğini bilirdim. Derdimi açardım pek konuşkan değilimdir aslında. Beni gözetirdi o. Bazen hatalarım elbette olurdu ama son raddeye geldiğimde doğru kararı vereceğimi bilirdi. Görmezden gelirdi bu yüzden hatalarımı. Tek taraflı anlaşmam böyleydi onla. Beni görmezden gel, son raddede doğru kararı vereceğimi bilirsin.
Sonra bir şeyler değişti. Zaman mı ne bilemem. Sonra tüm eski dostlar gibi farklı bir tarafını gördüm onun. Eskiden bana göstermediği ya da yakınlıktan göremediğim bir tarafını. Şimdiye kadar bilmediğim ama yeni fark ettiğim yabancı bir tarafı daha vardı. Artık onu eskisi gibi iyi tanımıyordum ama ilginç ki onun başka bir yüzünü gördüğüm için onu artık daha çok tanıyordum. Kübistlerin çelişkileri gibi bir durum oluştu. Daha fazla halini tanıdıkça aslından da uzaklaşmış oldu. Aynı bilgi onla arama öyle bir sınır çizdi ki artık eski samimiyetini, eski dostluğunu hissedemez oldum. Onun sandığım gibi olmadığını anladım. Ne olduğunu anlayamayacağım bana yabancı bir şey.
Sınır çizilemezken sınır kelimesi de anlamını yitirdi. Sonsuzlukta kavramlara sığmayan bir sessizlik. Her kelime her kavram çürük tahta bir merdivenin basamakları gibi. İşe yarayacakmış gibi ama kullandığın anda işlevini kaybediyor. Kimse benim örtümü kaldıramadı dediği doğruysa da değilse de isabet olmuş. Ama eski dostumdur o. Benden vazgeçmeyeceğini bilirim onun. Yüz vermese de takdir eder. O da benden uzaklaşsa bile benim ona yanlış yapmayacağımı bilir. En azından son raddede.