Yol âşığın da söylediği gibi
Hem ince hem uzundu.
Ben yine bir istasyondaydım.
Sanırım 18.40 trenini bekliyordum.
Karşımda bir orman,
Arkamda şehrin curcunalı manzarası vardı.
Gün batmadan hemen önce
Derinlerden, en karanlık yerlerden bir nida duyuldu.
Daha, daha tam anlaşılamadan
Uzağa yakın eden,
Peş peşe gelen,
Geldikçe iç içe geçen bir akis,
Bir nizam, bir ahenk işitildi.
Haykırma... değil.
Ezgi... hiç değil.
Bir çağrıydı duyduklarım.
Yalnız Yaradan'ın ismini seçebiliyordum.
(Allahu Ekber... Allahu Ekber...)
Ses, dağlara çarpıyor;
Rüzgâr, dağlardan o sesi alıp
Kulağımın duyabileceği bir tonla
Fakat kendi lisanını çevirerek kulağıma fısıldıyordu.
(Hû... Hû... Hû...)
Durdum bir an
Düşünmek... mümkün değil.
Tarif etmek... imkânsız."