Suç ve Ceza, dünya edebiyatının en çok
okunan, en büyük romanlarından biri olarak
kabul edilir. Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov,
kendince bir kuram geliştirir ve hem kendisinin hem de yakınlarının sıkıntısına bir anda
son vermek için, yaşamayı hak etmediğini
düşündüğü, yaşlı, hastalıklı, insafsız, kaçık bir tefeci kadını öldürmeye karar verir.
Dostoyevski, ilk bakışta bir polisiye romanı
çağrıştıran bu metinde, insan ruhunu bir kez
daha büyük bir sınav ile karşı karşıya getirir. Bizce yaşamayı hak etmediğine inandığımız bir insanı, kendi açımızdan geçerli
nedenlerle öldürmek, aklın gerekçeleri ile
ruhun sesini susturmak mümkün müdür?
Rus kırsalına, aristokrasiye ve köylüye yönelen Tolstoy’dan farklı olarak, büyük kentin
(Petersburg’un) karanlıkları içinde bir çıkış
yolu arayan yalnız ve tecrit edilmiş insanların yolunu aydınlatmaya çalışan Dostoyevski, Raskolnikov’un işlediği suçun peşinde,
varoluşun derinliklerinde dolaştırıyor bizi.