Göze geldi. Nazar değdi. Belki de âh aldı.
Cayır cayır yandı.
Albenisi, ihtişamı, güzelliği, görkemi,
yarım saat, bilemediniz bir saat içinde kül oldu.
Sadece tanıklarının hayallerinde kaldı.
Yanışına yanmıyordu da,
bağrında bir canın gidişine, yok oluşuna, bıraktığı acılara,
çığlıklara, sızlayan vicdanlara yanıyordu.
İki yaşındaki Rahmi’ye yanıyordu.
Aslında yaşanılası olan hayatın,
demir kafesler içine hapsolmuş anlayışların çığlıkları arasında,
cehaletin, anlayışsızlıkların, egoların, ihtirasların,
öfkelerin, hasetliklerin cirit attığı bir dünyada
nasıl çekilmez hâle geldiğine yanıyordu.
Dağılan yuvaya yanıyordu.
(Yazmadaki Düğüm)
Elinizdeki kitap, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında,
ülke insanının köylerden şehirlere aktığı dönemlerde,
üç ayrı zamanda ve üç ayrı coğrafyada yaşayan insanların
hayatlarından kesitler sunuyor.