Gecenin bir yarısı, gördüğü rüyalardan dolayı uykusu kaçınca ahşap pencerenin önüne geçip dışarıyı kolladı. Kimsecikler yoktu. Yerler huş ağaçlarının sararmış ve solmuş yapraklarıyla doluydu. Rüzgârın dokunuşuyla bir o yana bir bu yana savrulan yapraklara bakıyor, kendisinin de bir yaprak gibi sağa sola savrulduğunu hatırlıyordu. Biraz sonra bir hayli yağlanmış, küflenmiş ve renk değiştirmiş yastığının altından yıllardır sakladığı ailesinden kalan tek hatıra fotoğrafını alıp pencerenin önünde her birinin yüzüne kalın, kararmış ve yıpranmış parmaklarıyla dokunmuş, derin bir hüzün sarmalı kaplamıştı gözünü o an…