Bahar elbiseleriyle süslü ayva, nar ve badem ağaçları, henüz tomurcuklanmaya başlayan taze asma dalları, tatlı bahar kokularını etrafa yaymaya başlayan kırmızı beyaz güller, mor nergisler, şebboylar, fesleğenler simsiyah olmuş, birer iskelet halini almıştı. hayatta kalabilmeyi başarmış kediler ve köpekler, gözleri faltaşı gibi açılmış, girecek bir kapı, bir delik arıyorlardı. Uçamayıp boğulan serçe yavruları birer birer yanan toprağa düşüyor, çırpınarak ölüyorlardı. Otlar yanıyor... Toprak yanıyor... Su yanıyordu. Bağlar... Bahçeler... Tarlalarda henüz yeşermeye başlamış ekinler... Ayakları, kolları kırılmış, bütün vücutları, yüzleri simsiyah olmuş, insan denecek halleri kalmamıştı. Bu manzara karşısında herkes hıçkırıklarla ağlıyor ve "intikam, intikam!" sesleri göklere yükseliyordu.