TAKDİM
Nihayet beklenen oldu, “Hasan, kel!” denince Hasan’ın hışmına uğranabileceği düşünülür de, tedbirli bir lisanla “Kel Hasan!” denir ya hani, Sağlık Bakanlığı da işte böyle bir yolla aşıyı zorunlu hale getirdi!
6 Eylül’den itibaren Türkiye’de yaşayan bir kimse ya aşı vurulacak, ya da saklı bir Survivor yaşamını kabul eder gibi haftada iki kez PCR testi için hastaneye gidecek, iki seçenekten birini kabul etmezse de hayattan tedricen tecrit edilecek!
Öğretmenlik yapamayacak, çocuğunu okula götürüp okuldan alamayacak, seyahat edemeyecek, hiçbir sosyal etkinliğe katılamayacak… Ortalık, Dünya Sağlık Örgütü gibi tam sağlıksız bir kurum çobanlığında güdülen Alman, Çin, Rus aşı davarlarının geviş manzaraları ile dolu iken, Türk aşısının henüz küçük bir süt kuzusu halinde bile ince ince melemediği bir vaziyet belirtirken, bir de “Çok Yüce ve Sıfır Hatalı Tıp Dünyası” ndan:
-Aşı, varyantlardan sonra etkinliğini yavaş yavaş yitiriyor!
İstikametindeki açıklamalar geliyor ki, bu toplam manzara, Türk Sağlık Bakanlığı’nın aşıyı handiyse zorunlu hale getiren bu kararını da bize göre, sel çekilince ortaya yavaş yavaş çıkan bir yalı kazığına döndürecek ve bu kazık da muhtemeldir ki; zorlamalarla aşı vurulma oranı %90’lara vardırıldığı halde kışa doğru vakalar patlayışa geçerse eğer, zorlanmışların tevzisi ile zorlayanlara AİT OLACAK!
Unutulmasın!
Türkiye’de, kokuşmuş sistemi, kokmuş sebze ile muhteşem bir aşçılık sergilercesine parlatmaya kalkanlar, bir gün mutlaka ve bizzat kokuşurlar!
Bina yapılmaması gereken dere yataklarına bina yapmak için izin verenler ile o binaları yapanlar ve dahi bu çarpık iş içine giren başkaca kimselerle beraber nizamlı bir topluluk değil, başıboş bir güruh edası belirtenler, balçık aralarında ve deniz dehlizlerinde cesetler toplanırken bir de hep birlikte ve hal lisanıyla “Cambaza bak!” demekte ve gene kokuşmuş sistemin görülmemesini sağlamak şeklindeki bir mana hırsızlığını icra etmekteler… Ta ki; bir dahaki sel felaketine kadar…
Her dem diyoruz ya; Türkiye’de, gazetesinden televizyonuna, bürokrasisinden siyasetine her şey sistem çapında kokuşmuştur ve “Hasan kel!” diye işlenemeyen nice cerahat, “Kel Hasan!” denmek suretiyle bir şekilde işlenmeye devam etmektedir…
Hele bu milleti yurtta da susturmaya, cihanda da susturmaya yeminli kronik Kemalistler ve histerikli sekülerler yok mu?
Günlerdir ve saatler boyunca televizyon gazete demeden tuttukları kürsülerden, Taliban temalı şeriat düşmanlığı kusuyorlar!
Afganistan’da “gülmek kalbi karartır” gerekçesiyle Taliban komedyen mi öldürmemiş, şoförler oradan sırf kadın yolcuları röntgenlerler diye araçların tepe aynaları mı sökülmemiş, falanlar, filanlar ve feşmekânlar, istişare odasından, müzakere salonundan, münazara programından değil, aygır koruluğundan gelir gibi terennüm eden sesler, sesler, sesler…
Aklı, imanıyla beraber tutuk ve dünya çapında bir İslam düşmanlığının yerli semeresi bu güruh ile asırlık kara propagandaya maruz kaldıkları için kalpleriyle beraber dimağları da kararmış Müslümanlara baktıkça, vaziyetimize hamd ediyor, vatanımıza ve milletimize de Allah’tan afiyet diliyoruz…
Taliban’ın, modern Afganistan tarihini de kuşatan kısa tarihini, idraklerin bu konu vesilesiyle paslanmış borularını zımparalaması gayesi ve sadece Allah rızası gailesiyle veriyoruz…
Niyet hayır, akıbet, mutlaka hayır…
SERVET TURGUT