Türkiye’nin AB serüveni, bir tren yolculuğuna benzetiliyor ve "tren yavaşladı mı, durdu mu, raydan çıkacak mı, kaza yapacak mı" gibi çeşitlemelerle, bu benzetme süsleniyor.
Ancak yolculuğu merak edilen tek tren bu değil aslında. Sayısı 25’e çıkmış üyeleriyle AB’nin yani o dev bürokratik yapının da içinde bulunduğu bir tren var ve bu tren de, Türkiye’ninki misali, yoldan çıkma, durma, kaza yapma gibi benzetmelere müsait.
AB’nin fikir babalarından Jean Monnet "Teknokratlar önce Avrupa’yı inşa etmeliydiler, siyasetçiler ve halk ellerini onun üzerine koymadan önce ..." demişti. Bu sözlerden yıllar, yıllar sonra, inşa sürecinde çok yol kateden AB’nin kalbinde, Brüksel’de, bir sabah evi basılan, belge ve kayıtlarına el konulan Stern muhabiri Hans Martin Tillack ise "Artık Burma’nın Brüksel’den daha kötü bir yer olduğundan çok emin değilim" diyor.
Tabii ki sadece bu uç örneklerin belirlediği bir manzara yok karşımızda. Ama demokrasi, kamusal alan, kimlik gibi çok hayati konularda ciddi sıkıntılar ve meşruiyet sorunları yaşayan bir yapı ve onunla birlikte değişen, doğrudan ya da dolaylı olarak yeniden biçimlendirilmek istenen bir medya var.
Dört yıllık bir çalışmanın ürünü olan "AB’nin Medyası Medyanın AB’si" çok sancılı geçen müzakere sürecindeki bir ülkenin insanına, araştırmacısına, öğrencisine, ulusal ve yerel medya çalışanına hitap ediyor ve AB’yi, kategorik olarak "yanlısı ya da karşıtı" konumuna düşmeden, daha doğru ve nitelikli algılama, aktarma çabalarına katkıda bulunuyor.