Mahmut Sadi anlatıyor:
“Yıl 1923. İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar. Okul duvarında bir ilan görüyorum: ‘Avrupa’ya talebe yollanacaktır.’
Allah Allah diyorum, ülke yıkık dökük, yıl 1923... Avrupa’ya talebe! Lüks gibi gelen bir şey ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içerisinde 11 kişi seçilmişiz. Atatürk, benim ismimin yanına, ‘Berlin Üniversitesi’ne gitsin,’ diye yazmış.
Zaman geldi. Sirkeci Garı’ndayım, trene yürüyorum ama kafam öyle karışık ki...
Gitsem mi kalsam mı, orada beni unutur mu bunlar, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım? Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. Tam o sırada bir müvezzi ismimi çağırdı: ‘Mahmut Sadi, Mahmut Sadi, bir telgrafın var.’
Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu: ‘Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alev topu olarak geri dönmelisiniz.’ Var mı böyle bir şey? 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hesap edebilen bir lider, dünya lideri olmasın da ne olsun! Yıl 1923, biz evimizde bir çocuğumuzun huyunu değiştiremiyoruz, tek bir huyunu... Tüm ülkenin huyu değişiyor. Bununla uğraşan bir insan, yurt dışına yolladığı 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hissedebiliyor. Gel de şimdi gitme, git de orada çalışma, dön de bu ülke için canını verme!”