İbn Abbas, izinsiz olarak onun yanına girdi. Aişe, oturması için İbn Abbas’a bir şey vermedi. İbn Abbas bir yastık aldı ve yastığa oturdu. Aişe: ‘Sünnete uygun davranmadın ey İbn Abbas! İzinsiz huzurumuza girdin ve isteğimiz dışında [makreme]miz/yastığımız üstüne oturdun.’ dedi. İbn Abbas: ‘Sen nesin, sünnet ne? Sana da babana da sünneti biz öğrettik. Sünnete biz senden daha lâyığız. Vallahi (bu) senin evin değildir. Senin evin, Resulullah’ın (sav.) seni geride bıraktığı evdir. Sen, kendine haksızlık ederek evinden dışarı çıktın. Taraftarlarından sana itaat edenlerin felaketlerine sebep oldun. Şayet sen, Resulullah’ın (sav.) seni geride bıraktığı evinde olsaydın, senden izin almadan girmezdik.
Aişe, hıçkırıkları perde gerisinden duyulacak kadar sesli ve hüzünlü ağladı. Sonra: ‘Vallahi, yeryüzünde bana buğzeden, Haşimoğulları topluluğunun bulunduğu bir belde yoktur.’ dedi. İbn Abbas: ‘Vallahi, babanla senin için bizim elimizde ne var ki! Baban İbn Ebi Kuhafe iken, biz onu Sıddık ettik. Seni de Ümmü Rumman’ın kızı iken müminlerin annesi ettik.’ dedi. Aişe: ‘Resulullah’ı (sav.) başıma mı kakıyorsun?’ dedi. İbn Abbas: ‘Eyvallah! Ondan bir kırpıntı sende olsa bütün yaratılmışların başına kakacağın şeyi, (evet) senin başına kakıyorum. Biz onun kanıyız, onun etiyiz (canıyız). Sen ise Resulullah’ın (sav.) geride bıraktığı dokuz döşek/şilteden (eşinden) birisin. Vallahi sen, boyca onların en uzunu değilsin, yapıca da onların en güzel olanı değilsin.’ dedi..