“Mesai saatinin başlamasıyla müze de açılmış, İzmir’in 8500 yıllık tarihi ziyaretçilerini bekliyordu. Binlerce tarihi içinde barındıran müze, yalnızlığını yaşıyordu. Tanrılar daha somurtkandı. Kimse onları görmeye gelmiyor, merak da etmiyordu.”
Yazar Hasan Topçu’yu, öyküye dair yoğun çalışmalar yapan, ilgi ve merakla toplum ve edebiyatı araştıran, bunların yanı sıra toplumsal mücadele içinde aktif bir özne olmaya dikkat eden aydın bir insan olarak anımsıyorum. Öykü yazma sürecinin okuma, araştırma, inceleme boyutu içinde uzun yıllar boyunca adım adım ilerleyen ve kendini yazınsal anlamda da geliştirmeye adayan Hasan Topçu, tüm çabalarının ve azminin sonucunda ilk öykü kitabı ile merhaba diyor bizlere. Hasan Topçu, gerçekleri ve yaşanmışlıkları odağa alarak öykülerini kurgulayan yazarlardan… O, her şeyden önce insanı toplumsal bir varlık olarak gören ve birey- toplum diyalektiğini gözeten bir yaklaşımla yazmaya dikkat ediyor. Öykülerinde toplumsal sistemin birey üzerindeki maddi- manevi baskılarını gösterip yoksulluk ve sömürünün kaynaklarını sezdiriyor; böylece insan ilişkilerindeki kırılma noktalarının, içsel sorunların toplumsal arka planına dair düşünce ve yorumlar üretilmesine de zemin oluşturuyor.